Belgrad Ormanı-Taksim Su Yolu Levent’ten mi Geçiyordu?
- Erol Kuntsal
- 8 May
- 12 dakikada okunur
“Suya yazı yazılamaz ama suyun tarihi yazılır.”
Erol Kuntsal
Birkaç yıl önce okuduğum bir makalede, Taksim Meydanı’nda bulunan ve Haliç’in kuzeyindeki bölgelere su dağıtan maksem (su taksim merkezi) suyunun Belgrad Ormanı’ndan bir su yolu ile taşındığını öğrendim. Bölge coğrafyasını bildiğim için, su yolunun nerelerden geçtiğini tahmin etmeye çalıştım. Maslak yolu ile Levent’e gelmesi, oradan Zincirlikuyu, Mecidiyeköy, Şişli ve Harbiye yolu ile Taksim’e gitmesi gerekiyordu. Ama bu güzergahta hiçbir yapı veya iz yoktu. Konuyu araştırmaya karar verdim. İSKİ’nin özellikle son 30 yılda yaptığı yayınları buldum. Meslek hayatı boyunca Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerindeki İstanbul suları üzerine çalışan, onlarca kitap ve makale yazan, İTÜ Hidroloji bölümü öğretim üyesi Prof. Kazım Çeçen (1919-1997) adlı çok değerli bir bilim adamının yaşamış olduğunu öğrendim, yayınlarını okudum. Üniversitelerimizin bu konuları çeşitli açılardan incelediğini gördüm.
Bu yazımda, İstanbul’un içme suyu sistemini, İstanbul’un fethinden önce ve sonra olmak üzere iki başlık altında özetlemeye ve bu su yollarından Taksim su yolunun Levent ile ilişkisini yazmaya çalışacağım.
İstanbul’un Fethinden Önce
Tarihî yarımadanın doğusunda, tarihsel adıyla Byzantion’da, Grek-Trak göçleri sırasında, MÖ 750-550 yılları arasında ilk ciddi yerleşim başladı. Marmaray çalışmalarında Yenikapı’da bulunan liman kalıntısındaki arkeolojik kazılara göre tarihi MÖ 6 binlere kadar uzandığı sanılan, üç imparatorluğa başkent olan İstanbul, 11 Mayıs 330 günü I. Konstantin (272-337) tarafından "Yeni Roma" anlamında “Nova Roma” adı ile kuruldu. 395 yılında Roma İmparatorluğu'nun Batı ve Doğu Roma olarak ikiye ayrılmasıyla, Doğu Roma İmparatorluğu'na başkent oldu. Bu tarihe kadar bentler (küçük barajlar) ve su yolları (isale hatları) yoktu, kuyu ve sarnıç suları kullanılıyordu. Başkent olunca, önce tarihî yarımadada ve gelişen çevresinde su sıkıntısı başladı. Engebeli bir coğrafyaya yerleşmenin bedeli olarak su ihtiyacını gidermek için, mühendislik konusundaki zorlukları yenmek ve maddi açıdan büyük bedeller ödemek gerekti.
Eski Byzantion ve Konstantinopolis halkının kullandığı belli başlı tatlı su kaynaklarının, nispeten yakında bulunan, suları Marmara Denizi’ne dökülen Lykos (Bayrampaşa Deresi) ile Haliç’e dökülen Kidaros (Alibeyköy Deresi ve Barbisos (Kağıthane Deresi) idi.
İlk su yollarının 2. yüzyılda inşa edilmesiyle birlikte Belgrad Ormanı’ndan kente su getirilmeye başlandı. Roma İmparatoru Hadrianus (imparatorluğu 117-138), ilk kez su yolu yaptırarak bugünkü Sultanahmet civarına getirtti ve uzaktan su getiren imparator olarak tarihe geçti. Şehir, Konstantinopolis adıyla Roma İmparatorluğu’nun başkenti ilan edilince Konstantin (imparatorluğu MS 324-337), şehri abidelerle süslemenin yanında İstranca dağlarından başlayan ve 242 km uzunluğa erişen, altısı abide niteliğinde 40 adet kemerin olduğu, İmparatorluğun en uzun galeri hattının inşasına başladı. Hattın, Konstantin’den sonra tamamlandığı sanılmakta.
Şehirdeki en eski su kemeri, toplam uzunluğu 971 m olan Fatih’teki Valens (Bozdoğan) kemeridir. Şehrin o zamanki en önemli yapıları arasında olan Havariyun Kilisesi (bugünkü Fatih Camii civarında) ile Capitol (bugünkü Vezneciler civarında) arasındaki vadinin üzerinden geçiyordu. İnşasında Kalkedon (Kadıköy) surları taşlarının sökülüp kullanıldığı söylentisi vardır. Bu söylentiye göre, Doğu Roma İmparatoru Valens’e (imparatorluğu 364-378) karşı olan Kalkedon halkı, imparatorluğa tabî olmayı reddedince, Valens kenti ele geçirdi, cezalandırmak için surlarını yıktırdı ve taşları ile Valens su yolunu yaptırdı. Şehzade Camii’nin uzaktan görülebilmesi için bir kısmının yıkılmış olabileceğini yazanlar da var.
İstanbul tarihî yarımadasının suyunu temin eden ve Roma devrinde yapılan su yollarının sur dışındaki Halkalı ve Belgrad ormanları bölümleri, 7. yüzyıldan itibaren Balkanlar’dan gelip şehri kuşatan kavimler ve 1204’teki Latin istilası (4. Haçlı Seferi) sırasında şehrin direncini kırmak için tahrip edildi ve onarılamadı. 250 yıl boyunca kentin su ihtiyacı büyük sarnıçlar yapılarak karşılanabildi. Binbirdirek ve Yerebatan sarnıcı en büyük sarnıçlardı. Bugün Karagümrük Stadı olan Aetius sarnıcı ve 5. yüzyılda yapılan Fatih’teki Çukurbostan (Aspar Sarnıcı), açık sarnıçlardı.
Özetle, çeşitli derelerden çekilen ve şehrin dışında toplanan su, Hadrianopolis (Edirnekapı) yakınlarında yeraltı borularından geçerek şehre giriyor ve Haliç’in güneyindeki bayır boyunca yeraltından ilerleyerek su kemeriyle Dördüncü Tepe’yi Üçüncü Tepe’den ayıran derin vadi içinden taşınıyordu. Günümüzün Beyazıt Meydanı’na yakın olan Üçüncü Tepe’de, 372/373’te tamamlanan büyük bir sarnıçta toplanıyor ve oradan şehrin çeşitli yerlerine dağıtılıyordu.
Genellikle anıtsal yapılar olarak inşa edilen hamamlar ve çeşmeler, halk sağlığının ve mutluluğunun sağlanması için yerine getirilmesi gereken bir kamu hizmeti olarak görülüyordu.
Bizans su kültürünün diğer bir bölümü ise ayazmalardı. Yunanca “kutsal yer” anlamına gelen “hagiasma” sözcüğünden dilimize yerleşmiştir. Şifa dağıttığı kabul edilen ve bu özelliğinden dolayı bir aziz veya azizeye atfedilip kutsanan su kaynağı üzerine inşa edilmiş yapılardır. Pagan döneminde (çok tanrılı dönemde) yaygın olan ayazmalar, Hristiyanlık döneminden sonra da devam etti.
İstanbul’un Fethinden Sonra
İstanbul’un fethi sırasında nüfus 40 bin kadardı. Osmanlı’da sarnıç suları makbul sayılmıyor, akarsu tercih ediliyordu. Şehir suyunun birkaç su yolu ile getirilip sarnıçlarda toplandığı görülünce, eski Roma hatlarının tamir edilip genişletilmesi ve yenilerinin yapılması gündeme geldi. Kanuni Sultan Süleyman döneminde nüfus 150 bine çıktı. Bu dönemde Belgrad ormanından su getiren Kırkçeşme tesisleri büyütüldü ve mahallelere yapılan çeşmelerle şehir bol suya kavuştu.
Osmanlı toplumunda çeşme açılması ve hamam inşası, cami yapımı kadar önemli kabul edilirdi. “Çeşme”, kelime anlamı olarak Farsça’da “göz” anlamına gelen “çeşm” kelimesinden türetilmişti. Hamamlar ise 18. yüzyılın başlarından itibaren artan su ve odun sıkıntısı sebebiyle kapanmaya ve yıkılmaya başladı.
Osmanlı döneminde Belgrad ormanından şehre su taşıyan dört sistem vardı:
(1) Kırkçeşme Su Yolu: İlk kez imparator I. Theodosius (379-395) döneminde yapıldığı tahmin edilen tesis, 6. yüzyıldan başlayarak kenti kuşatanlar tarafından tahrip edildi ve onarılamadı. Fetih’ten sonra, Fatih’in emriyle yeniden yapılırcasına onarıldı ve Bozdoğan kemerinin Haliç tarafındaki sıra çeşmelere su verildi. Bu çeşmeler, çok sayıda olmaları nedeniyle sonraları Kırkçeşme olarak anıldı. 1554-1563 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman (saltanatı 1520-1566) tarafından yeniden yaptırıldı. Fetihten yaklaşık 100 yıl sonra nüfusun giderek artması ile su sıkıntısı başlayınca Mimar Sinan (1488-1588) görevlendirildi. Kırkçeşme su yolu, Osmanlı döneminde yapılan en büyük ve önemli su tesisidir. Haliç’in bitim noktasının kuzeyinde, Kağıthane Deresi ile Alibey Deresi arasında kuruldu. O tarihte basınca dayanıklı borular olmadığından, vadilere kemerler inşa edildi, su bunların üzerinden akıtıldı. 25 km uzunluğundaki su yollarının, kemerlerin ve havuzların ölçü ve hesaplamalarının, bugünkü modern aletlerle yapılan hesaplar kadar hassas oldukları görülmekte. Beşi çok katlı ve çok gözlü anıtsal kemer olmak üzere 33 kemeri ve 300’ü aşkın çeşmesiyle, dünya çapında bir eserdir. Günümüzde mevcut değildir.
(2) Taksim Su Yolu: 1730-1839 yılları arasında yapıldı. Konumuz ile ilgili olan Taksim Su Yolu’nu, bir sonraki ana başlık altında yazacağım.
(3) Hamidiye Su Yolu: 1900-1902 yılları arasında yapıldı. Kemerburgaz çevresinden toplanan sular borularla şehre getiriliyordu. Çalışma prensibi diğer su yollarına nazaran farklılık göstermektedir. Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde inşa edilen su yollarının ortak özelliği suyun doğal yollardan akıtılmasıyla inşa edilmeleri iken, Hamidiye su yolunda teknolojinin ve sanayi devriminin yenilikleri olan pompalar kullanıldı, basınçla birlikte suyun yüksek yerlere pompalanarak ulaştırılma imkânı doğdu. Bizans ve Osmanlı su yollarında su, pişmiş kilden yapılan künk borular ile dağıtılırken ilk defa Hamidiye su yolunda gelişmiş borular kullanıldı.
(4) Halkalı Su Yolu: Fetihten hemen sonra Fatih Sultan Mehmet (saltanatı 1451-1481) tarafından Halkalı köyü ile Cebeciköy arasından başlayarak (günümüzde Sultangazi ilçesi) 1453-1755 yılları arasında yapıldı ve 18. yüzyılın ortalarına kadar büyütüldü. Kaynak suyu olan Halkalı suları, Levent Çiftliği suları da hatta eklenerek ve künk borular içinden geçerek tarihi yarımadaya ulaştırıldı. Tesisin kapasitesi 21 bin m³/gün dolayındaydı. Günümüzde bu su yolu bütünüyle tahrip olmuş durumdadır. İstanbul’a getirilen suların başında Kırkçeşme gelmekle birlikte, Halkalı sularının tarihi önceliği vardır. Halkalı suları, Kırkçeşme sularının yarısı kadardır.
Ayrıca Üsküdar su sistemi de vardır. Fetih’ten 101 yıl önce ele geçirilen Üsküdar’ın su ihtiyacı, 16. yüzyıl ortalarına kadar küçük kaynaklardan sağlandı. Bu suların hemen hepsi Çamlıca tepelerinin eteklerindeki kaynaklardan getirildi.
Taksim Su Yolu
Fetihten sonra nüfusun artması, Boğaz’ın Rumeli kıyılarındaki yalı ve sarayların çoğalması, Kasımpaşa, Galata, Beyoğlu, Fındıklı, Beşiktaş ve Ortaköy’ün kalabalıklaşması sonunda Haliç’in kuzey bölgesinde su kıtlığı başladı. Taksim su yolu bu sebeple 1730-1839 yılları arasında bölgenin artan su ihtiyacını karşılamak için yapıldı. Kurucusu Sultan I. Mahmut’un annesi Saliha Sultan (1680-1739) sayılır.
Bizans imparatorları yalnızca İstanbul suları içine su getirttiler. Kasımpaşa, Beyoğlu, Galata, Tophane, Fındıklı, Dolmabahçe, Beşiktaş gibi Bizans devrinde de yerleşim olan semtlere su getirilmedi. İlk çalışmayı Sultan III. Ahmet (1673-1736) (saltanatı 1703-1730), Bahçeköy’den su getirmek için başlattı ancak Patrona Halil İsyanı (1730) yüzünden yarım kaldı, 1732 yılında tamamlanabildi. Sultan I. Mahmut (saltanatı 1730-1754) zamanında bölgeye su getirmek için Bahçeköy’de iki bent ve sularını taşımak için Büyükdere’deki Büyük Kemer inşa edildi. Sultan III. Selim (1761-1808) (saltanatı 1789-1807) ve Sultan II. Mahmut (1785-1839) (saltanatı 1808-1839), dönemlerinde devam edildi. Sultan II. Mahmut, bir bent daha ilave ettirdi ve Taksim hattının bent sayısı üçe ulaştı. Boğaziçi’nde Yeniköy’den Kasımpaşa’ya kadar olan sahillerinin ve Beyoğlu ile Galata civarının su ihtiyacını karşılamak üzere 1731 yılından itibaren 1839 yılına kadar geçen sürede muhtelif aşamalarda yapıldı. Dört Sultan zamanında ve dört aşamada tesisin tamamlanması 100 yılı buldu. Belgrad Ormanı’ndan Taksim maksemine kadar olan su yolu, Beyoğlu civarı ile Boğaz’ın su ihtiyacını büyük oranda karşıladı. 1890 yılında 141 çeşme ve 6 sebil (sebil Arapçada yol demektir, sebillerin ilk açılış töreninde ve devamında birkaç gün boyunca şerbet verme geleneği vardı) olmak üzere toplam 622 yere günde 6131 m³ su ulaştırmaktaydı.
Taksim su yolunu dört başlık altında yazacağım: (1) Yapım aşamaları. (2) Bentler. (3) Kemerler. (4) Güzergah.
(1) Yapım Aşamaları
Taksim su yolu dört aşamada inşa edildi:
(1) Sultan I. Mahmut devrinde, 1731-1732 yılları arasında, Bahçeköy’deki Balaban Deresi ve Eski Bağlar Deresi’nin suları toplanıp Bahçeköy Kemeri ve Sultan I. Mahmut Kemeri üzerinden geçirilerek, içi sırlı künklerle Hacı Osman Bayırı, Ayazağa, Levent, Mecidiyeköy, Şişli ve Harbiye yolu ile Taksim’deki büyük sarnıca getirildi ve buradaki maksemden bölgeye dağıtıldı. 1750 yılında Topuzlu Bent inşa edilerek, suyun debisi artırıldı. Bu dönem, İstanbul su tarihinde önemli bir dönemdi. O zamana kadar Bizans imparatorlarının ve Osmanlı padişahlarının su ile ilgili çalışmaları yalnız sur içine yönelmişti. Taksim sularını toplayan bentlerden Topuzlu Bendi ile Valide Bendi o devrin eserleridir. Sultan I. Mahmut’un, Valide Sultan’ın ve hayır sahiplerinin Taksim suları için yaptırdıkları çeşmelerin sayısı kırkı geçti.
(2) Sultan I. Abdülhamit devrinde (1774-1789), onarımları yapıldı, Cezayirli Gazi Hasan Paşa, 1786 yılında Topuzlu Bent’i tamir ettirerek, seviyesini üç m kadar yükseltti. Bu aşamada künklerle yapılan su taşıma işi, künkler yetersiz kalınca galeriler de açılarak yapıldı. Sadrazam Koca Yusuf Paşa da Bahçeköy’ün Dutluk mevkiindeki Valide Sultan hattını tamir ettirerek suyun debisinin artmasını sağladı.
(3) Sultan III. Selim’in annesi Mihrişah Valide Sultan, Bahçeköy’deki Arabacı Mandırası Deresi üzerinde 1796 yılında Valide bendini, Yeniköy’e ve Kurtuluş’a ayrılan kolları yaptırdı, kendi adına ve kızı Fatıma Sultan adına çok sayıda çeşme inşa ettirdi. Bendin hizmete girmesi ile tesisten su alan yerlere ilave olarak 1 saray, 2 kışla, 3 tekke, 1 fırın, 6 hamam, 17 ev, 19 sahilhane ve 29 çeşmeye daha su verildi.
(4) Arabacı Mandırası Deresi’nin diğer kolu üzerine Sultan II. Mahmut tarafından kendi adı ile de anılan Yeni Bent, 1839 yılında inşa edilerek tesisin suyu çoğaltıldı, Taksim suyu tesisleri 1839 yılında son şeklini aldı.
Taksim semtine adını veren makseme geldikten sonra çeşitli kollara ayrılan su, büyük ölçüde Kâğıthane Deresi’nden beslenen Kırkçeşme suları gibi yüzey suları oldukları ve kirlenme tehlikesi taşıdıklarından içme suyu olarak kullanılmaları mahzurlu olabiliyordu. Bu yüzden II. Abdülhamit (saltanatı 1876-1909), şehre kaliteli içme suyu sağlamak amacıyla 1898-1902 yıllarında Hamidiye tesislerini yaptırdı. Saltanatının daha ilk yıllarında bent sularına önem vererek, suların miktarını artırdı ve niteliklerini iyileştirmek için 1881 yılında büyük bir komisyon kurdurdu. Ancak bentlerin yükseltilmesi ve su yollarının iyileştirilmesi için gerekli finansman desteği sağlanamadı. Sadece Kâğıthane Deresi’nin suyu buhar makineleriyle yükseltilerek, Taksim sularına ilave edildi. Yine II. Abdülhamit zamanında İstanbul su tarihinde yeni bir devir başladı ve Terkos su teşkilatı kuruldu. Bu gelişme vakıfların sorumluluğu dışında oldu. Galata ve Taksim su yolu hizmetleri, özellikle çeşme, sebil, cami, şadırvan, tekke, dergâh, mektep, medrese, kışla, hastane, karakol gibi yerlerin su ihtiyacını gidermeye yönelikti.
(2) Bentler
Taksim sularını toplayan ve üç adet olan Bahçeköy bentleri Acıelma Deresi üzerindedir. Acıelma vadisi, Bahçeköy yakınlarında Büyükdere vadisi ile birleşir. Yapım tarihlerine göre sıralamaları şöyledir:
(1) Topuzlu Bent: Kâğıthane Deresi’nin Acıelma koluna katılan Eskibağlar Dereciği üzerindedir. Bahçeköy’ün kuzeydoğusunda ve köye 10 dakika mesafededir. Taksim su yolu şebekesinin abide vasfındaki eserlerindendir. Sultan I. Mahmut döneminde, 1750 yılında Bahçeköy civarında yapılmıştır. 160 bin m³ su tutma kapasitesine sahiptir. Gövde uzunluğu 80,65 m, gövde yüksekliği 14 m, gövde kalınlığı dipte 7 m, tepede 5,47 m’dir. Şehre günde 1248 m³ su ulaştırıyordu. Yapımından 36 yıl sonra 1786 yılında Sultan I. Abdülhamit (1725-1789) (saltanatı 1774-1789) döneminde Kaptanıderya Cezayirli Gazi Hasan Paşa (1713-1790), bendi 3,40 m yükselterek toplanan suyu arttırdı, Taksim’e ulaşan suyun bir kısmı Kasımpaşa’daki Bahriye tesislerine verildi ve Taksim maksemi içindeki kitabede belirtildi. Acıelma Vadisi üzerinde ve Büyükdere Kemeri’nin biraz güneyinde Sultan Abdülaziz zamanında (saltanatı 1861-1876) başlanılmış fakat tamamlanamamış bir bent daha vardır.
(2) Valide Bendi: Taksim su yolu bentlerinin ikincisidir. Acıelma Deresi'nin kollarından olan Arabacı Mandırası Deresi'nin doğu kolu üzerindedir. Su mimarisinin muhteşem örnekleri arasında sayılır. I. Mahmut zamanında Topuzlu Bent ile aynı zamanda, padişahın annesi Saliha Sultan adına inşa edildiği söylenir ama Sultan III. Mustafa’nın baş kadını ve Sultan III. Selim’in annesi Mihrişah Valide Sultan (1745-1805) tarafından 1796 yılında mimar Krikor Balyan’a (1764-1831) tamamlatıldığı için onun adıyla anılır. 225 bin m³ su tutma kapasitesine sahiptir. Gövde uzunluğu 103,90 m, gövde yüksekliği 11,25 m, gövde kalınlığı dipte 6,32 m, tepede 4,75 m’dir. Çeşme veya sebil gibi vakıf tesisleri orta ölçekli zenginler tarafından yaptırılırken, bent inşası, bakımı ve tamiri oldukça maliyetli olan su tesisleri padişahlar ve hanedan üyeleri tarafından tamamen hayır amacıyla, vakıf olarak inşa edilirdi. Sultan III. Selim’in sır katibi Ahmet Efendi tarafından tutulan Ruzname’de, bendin inşa süreci hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır. Valide Bendi, Taksim su yolu sistemi içerisinde olmasına rağmen ikinci bir galeri ile Kırkçeşme sistemine de su vermekte ve Eminönü-Kumkapı bölgesine de su sağlamaktaydı.
(3) II. Mahmut Bendi (Yenibent): Sultan II. Mahmut tarafından Arabacı Deresi'nin batı kolu üzerine 1839 yılında inşa ettirildi. 343 bin m³ su tutma kapasitesine sahiptir. Gövde uzunluğu 101,55 m, gövde yüksekliği 15,45 m, gövde kalınlığı dipte 9,40 m, tepede 6,90 m’dir. Yapı tekniği olarak Avrupa'da aynı devirde yapılanlar kadar iyidir. Her üç bent ve su yolları, tamamen Osmanlı eseridir ve hepsi de günümüzde işlevlerini yapar durumdadır. Su toplama alanlarındaki ormanlar, tahribata rağmen yüzlerce yıl erozyonu normal ölçüde tutmuş ve bentlerin toprakla dolmalarını önlemiştir. Osmanlı döneminde bentlerin çevrelerinin temiz tutulması, arızaların gözlenmesi, sel zamanlarında dolu savakların açılması ve verilecek suyun ayarı için bent koruyucuları istihdam edilmişti. Korucular küçük onarımları yapar, suların çalınmasına engel olurlardı.
(3) Kemerler
Su yolunun inşası için kullanılan malzemeler hakkında bazı belgeler mevcuttur. Bu belgelere göre, su kemerinin inşaatı için gerekli olan kireç, Umuryeri (Beykoz) kireç fırınlarından satın alınmış, künk borular Eyüp’teki imalathanelere yaptırılmıştı. Kurşun, demir ve taşlar Kandilli Bahçesi’ndeki enkazlardan, büyük taşlar ise Biga yarımadasındaki antik Alexandria Troas kentinden getirtilmişti. Hafriyat ve boru yalıtımı için Cephane-i Amire’den barut ve kurşun, Tersane-i Amire’den kendir ipi satın alınmıştı. Yine arşiv belgelerine göre, suyolu inşasında çevredeki orman köylerinden, Yeniköy ve Büyükdere’den işçiler çalıştırılmıştı. Su yolunun kemerleri için Bursa’dan taşçı ustaları getirtildiği yine arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır. Taksim su yolu üzerinde, suyun vadilerden geçirilmesi için çeşitli büyüklüklerde yedi adet kemer ile havuz işlevi gören Balabandere havuzu bulunuyordu. Su yolu için dört adet su kemeri yapılmıştı.
(1) I. Mahmut Kemeri: 21 gözlü olup tesisin en büyük kemeri olup, 420 m genişliğindeki vadinin iki yakasını birbirine bağlamaktadır. Diğer Osmanlı su kemerlerinde olduğu gibi, herhangi bir inşa kitabesi olmadığından, yapının tamamlanması ile ilgili bilgileri arşiv belgelerinden öğrenebilmekteyiz. Bu belgelerdeki 1731 tarihini bitiriliş tarihi olarak kabul etmek mümkündür. Boyu 400 m, yüksekliği 11 m, kalınlığı 3 m’dir. Kullanılan taş malzemenin büyük bölümü, bir kalker cinsi olan ve İstanbul Bakırköy yakınlarında Haznedar çevresinden çıkarılan (bugünkü Bakırköy Adalet Sarayı’nın bulunduğu yer) küfeki taşıdır. Çeşitli süsleme elemanları da kullanılmıştır.
(2) Bahçeköy Kemeri: 1732 yılında Sultan I. Mahmut döneminde yapıldı. Boyu 150 m, yüksekliği ortalama 3,5 m, kalınlığı 2 m’dir.
(3) Hasanağa Kemeri: Zincirlikuyu’da, 30 m uzunluğunda, yaklaşık 2 m kalınlığında, tek gözlü bir kemerdi. Bugün hiçbir izi kalmamıştır.
(4) Zincirlikuyu Kemeri: Taksim su yolu üzerindeki dördüncü ve son su kemeriydi. 6.50 m uzunluğunda ve tek gözlüydü. 1731 yılında inşa edilmiş olmalıdır. Günümüze ulaşamamıştır.
(4) Güzergah
Üç bendin suları, Bahçeköy’de birleştikten sonra Bahçeköy kemerini geçerek içi sırlı künklerle Taksim’e taşınıyordu. Oldukça düz bir araziden geçtiğinden hemen tamamı yeraltındaydı. Sonraki yıllarda taşınan su miktarını arttıracak ilaveler yapıldı. I. Abdülhamit ve III. Selim dönemlerinde sırlı künkler yerine, genişliği 60-90 cm, yüksekliği 120-140 cm olan galeriler inşa edilerek daha fazla suyun geçmesi sağlandı. Güzergahında yeraltı ve yerüstü maksemleri, maslaklar, teraziler, hazneler, çeşme, sebil ve şadırvanlar vardı. Hacıosman Bayırı’ndaki maksemden başlayarak 4. Levent’e, bugünkü Sanayi Mahallesi’ne gelen ve Levent Çiftliği’ndeki iki membadan beslenen hat Zincirlikuyu’ya gidiyor, oradan bir kol Bebek ve Arnavutköy’e ayrılıyordu. Hat boyunca Yeniköy, Boyacıköy, Emirgan, Rumelihisarı, Bebek, Arnavutköy, Ortaköy, Kuruçeşme, Yıldız, Şişli, Harbiye, Kurtuluş, Beşiktaş, Fındıklı ve Tophane hatları ayrılıyordu. Balmumcu’da, bugün yerinde Renaissence Oteli olan büyük bir depoda toplanıyor ve Yıldız Sarayı başta olmak üzere bölgeye dağıtılıyordu.
Maksemlerin en büyüğü 1733 yılında I. Mahmut tarafından yaptırılan Taksim maksemiydi. Taksim Meydanı’ndan İstiklal Caddesi’ne girerken sağda türbeye benzeyen, sekiz köşeli, geleneksel Türk mimarisiyle yapılmış küçük taş yapıyı herkes bilir. Maksem, su taksiminin yapıldığı yer anlamına gelir. Taksim semti adını buradan almıştır. Günlük verimi 800 m³ olan su, Taksim’deki depoda toplanıyordu. Bulundurduğu su, bölgeyi 20. yüzyıl şartlarında beş altı ay idare edebilirdi. Günümüzde İBB'ye bağlı “Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi” olarak hizmet veriyor. 18. yüzyılda Haliç kıyısındaki Humbarahane (topçu okulu) suyunun Hasköy ve Kasımpaşa’ya su verdiğine dair bilgiler bulunmakta. Taksim makseminden Firuzağa, Cihangir, Tophane ve Fındıklı’ya bir kol, Beyoğlu ve Galata’ya ikinci bir kol, Kasımpaşa’ya üçüncü bir kol ayrılıyordu. Azapkapı, Dolmabahçe, Tophane, Kabataş ve Maçka’daki çeşmeler ile Tophane camilerinin şadırvanları bu şebekeye dahildi. Yeniköy’den Kasımpaşa’ya kadar olan sahil mahallelerine, Beyoğlu ve Galata’ya, ayrıca 64 çeşme ve sebil ile üç şadırvana verilmekte idi. Tünel’deki Galata Mevlevihane’sinin suyu da buradan veriliyordu.
Sonuç
Sonuçta, aradığım soruların cevabını buldum: (1) Taksim su yolu Levent’ten geçiyordu. (2) Levent bununla da kalmıyor, su yoluna Levent Çiftliği’nin memba sularını da ekliyordu. (3) Taksim su yolu inşa edilmeden önce, Levent Çiftliği’nin suları Galatasaray ve Kasımpaşa bölgelerine dağıtılıyordu. Bu su yolu ile ilgili bir plâna ulaşılamamış olsa da Galatasaray Suyu diye bilinen bu hattın Sultan II. Bayezid tarafından inşa ettirildiği belirtilmektedir.
Bugün, Taksim su yolunun Hacıosman Bayırı’na kadar olan kısmındaki bazı bölümler dışında hiçbir izi yok. Bazı galerilerine Darüşşafaka civarında metro ve hastane gibi büyük inşaatların temel kazılarında rastlanmış, inşaatlar bittikten sonra üzerleri kapatılmıştır. Araziye göre Büyükdere Caddesi boyunca yol aldığını tahmin edebiliriz. Bazı kaynaklarda 4. Levent’te bir su terazisi (fazla basıncın künkleri patlatmasının önüne geçmek amacıyla gerekli görülen yerlere inşa edilen yapı) olduğundan da söz ediliyor.
Kaynakça
Acar, Şinasi, Belgrad Ormanları’ndaki Bentler, Z Kültür, güz 2017/2, s.140-147.
Anonim, Âb-ı Hayat, Geçmişten Günümüze İstanbul’da Su ve Su Kültürü, Türk ve İslam Eserleri Müzesi ve ADELL Armatür Koleksiyonu’ndan seçme eserlerle Türk ve İslam Eserleri Müzesi İbrahim Paşa Sarayı, Sultanahmet-İstanbul adresinde 14 Mayıs-20 Temmuz 2010 tarihleri arasında düzenlenen sergi için hazırlanan sergi kataloğu, 2010.
Aygün, Ahmet, Kırkçeşme ve Taksim Su Yollarına Ait Anıtsal Yapıların Belgelenmesi ve Koruma Önerileri, Yüksek Lisans Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2018.
Çeçen, Kazım, Taksim Suları, İstanbul’un Galata-Taksim Tarafına Su Getiren Tarihi Şebeke, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, s.478-480.
Görcelioğlu, Ertuğrul, Belgrad Ormanındaki Tarihi Bentler, İÜ Orman Fakültesi Dergisi, 1985, seri B, cilt 35, sayı 3, s.42-59.
İSKİ, Taksim Su Yolu, tarihsiz broşür.
Kazancıoğlu, Habibe, Mihrişah Valide Sultan Bendi, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 18, sayı 34, s.93-123.
Şahin, Soner & Sönmezer, Şükrü, Osmanlı Mimarisinde Figürlü Tasvir Sanatı Hakkında Daha Önce Bilinmeyen Bir Örnek: I. Mahmut Su Kemeri, Sanat Tarihi Yıllığı, sayı 26, 2017, s.105-140.
Tabakoğlu, Ahmet, Osmanlı İstanbul’unun Su Tarihi, Büyük İstanbul Tarihi, s.82-117.
Fotoğraflar

(1) Taksim Suyu İsale Planı. Kaynak: Prof. Kazım Çeçen’in 1991 tarihli yayını ve Ahmet Aygün’ün 2018 tarihli yüksek lisans tezi.

(2) Topuzlu Bent. Yapım yılı 1750. Yaptıran Sultan I. Mahmut.

(3) Valide Bendi. Yapım yılı 1796. Yaptıran Sultan III. Selim’in annesi Mihrişah Valide Sultan.

(4) II. Mahmut Bendi. Yapım yılı 1839. Yaptıran Sultan II. Mahmut.

(5) I. Mahmut Kemeri. Yapım yılı 1731. Yaptıran I. Mahmut.

(6) Bahçeköy Kemeri. Yapım yılı 1732. Yaptıran Sultan I. Mahmut.

(7) Taksim su deposu ve Maksemi. Yapım yılı 1733. Yaptıran I. Mahmut. Arkada 2017-2021 yılları arasında yapılan Taksim Camii.
Comments