top of page

Kristof Kolomb’un “Seyir Defterleri”

Güncelleme tarihi: 2 May

Hepimiz çocukluğumuzda Kristof Kolomb ile ilgili kitaplar okumuşuzdur. Macera ve seyahat

anıları gibi okuduğumuz bu kitaplar, çocuklar için kısaltılmış, okunması kolay kitaplardı.

Kristof Kolomb’un Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından çıkarılan “Seyir Defterleri”

ise, çocuklardan çok yetişkinlere hitap edecek, keşifleri olduğu kadar iktisadi amaçları,

kazanç hırsını, hatta sömürü amaçları olan seyahatleri anlatıyor. İçinde ayrıca başka ırklara

bakış farkları var. “Seyir Defterleri” her yaştan insana çok şey anlatıyor, bambaşka şeyler

düşünmemizi ve anlamamızı sağlıyor.

Kristof Kolomb Kimdi?

Kristof Kolomb (1451-1506) İtalya’nın Cenova şehrinde bir dokumacının oğlu olarak doğdu.

Ailesinin geçim sıkıntısı nedeniyle kısıtlı bir eğitim aldı ve yetişkin oluncaya kadar okuma ve

yazmayı tam olarak öğrenemedi. Uzun süre Lizbon’da yaşadı. Gemilere ve gemiciliğe ilgisi

burada başladı. Coğrafya, gökbilim ve tarih kitapları okuyarak kendini yetiştirdi. Gençken bir

tüccarın himayesinde birkaç kez Akdeniz’e ve Ege’ye düzenlenen yolculuklara katıldı. İyi bir

eğitim alamadığı için dönemin adetlerine ve şartlarına uyarak Cenova’daki pek çok genç gibi

denizci oldu. İlk olarak bir gemide tayfa olarak işe girdi, İskandinavya’ya ve İzlanda’ya gitti.

Afrika’ya düzenlenen seferlere katılarak bilgisini, görgüsünü ve deneyimini artırdı. Harita

yapmayı ve kaptanlığı öğrendi.

O dönemde doğunun zenginliklerine giden kara ve deniz yolları, İtalyanların ve Osmanlıların

denetimindeydi. Avrupalı kâşifler Hindistan’a ve Çin’e giden yeni yollar keşfetme peşindeydi.

Bu ülkelere, Atlas Okyanusu’nda sürekli batıya giderek ulaşmayı planlıyorlardı. Böylece, çok

daha kısa bir ticaret yolu açılacaktı. O dönemin eğitimli kişileri ve denizciler, Dünya’nın küre

biçiminde olduğunu biliyorlardı. Bu aslında Eski Yunan’dan beri bilinen bir gerçekti. Ama

Dünya’nın çapının ve çevresinin ne kadar olduğunu tam olarak kimse bilmiyordu.

Kolomb, matbaa sayesinde çoğaltılmış ve aralarında Antik Çağ’ın ünlü coğrafyacılarının

haritalarının da olduğu birçok haritayı inceledi. Dünya’nın çevresi hakkında çeşitli hesaplar

yaptı. Amacı, sürekli batıya giderek kaç ayda Çin’e varılabileceğini bulmaktı. Sonra bir deniz

kazası geçirdi ve Portekizli bir kadınla evlenip Portekiz’in Lizbon şehrine yerleşti. Evlendiği

kadının babası da denizciydi. Sohbetlerinde keşiflerden bahsetmişler ve deneyimlerini

paylaşmışlardı. O dönemde halk, Dünya’nın yuvarlak olduğuna inanmıyordu. Hayal gücü

genişti ve okyanusu geçerek Hindistan’a ulaşmayı düşünüyordu. Marco Polo’nun

Seyahatname’sini okuduktan sonra hayalinde bazı şeyler canlanmaya başladı. Eğer oralara

gidilebilirse ünlü ve zengin olacağını biliyordu.

Neden Başka Bir Yere Değil de Hindistan’a Gitmek İstiyordu?

İstanbul’un fethinden sonra Akdeniz artık Osmanlı gölü olmaya başlamış, doğu ticareti

Osmanlı’nın denetimine girmişti. Batı, yeni yollar aramak zorundaydı. Akdeniz'in diğer

ucunda bir başka gelişme daha yaşanmaktaydı. Kastilya Krallığı’nın Endülüsü fethi

sürmekteydi. Katolik dininin lideri olmak isteyen Kastilya’nın amacı hep batıya giderek

doğuya, baharata, altına ve zenginliklere ulaşmak ile sınırlı değildi. Esas tasarı Kudüs'ün

kurtarılması, Hristiyanlığın yayılması ve yüceltilmesiydi.

Kolomb’un gerçek amacı da yeni yerler keşfetmek değildi. Hindistan’a ve Çin’e giden yeni ve

daha kısa bir deniz yolu bulmak, sonuçta sadece ün değil para kazanmak peşindeydi.

Haritalardaki bazı yanlış bilgileri hesaplarına temel alarak, Dünya’nın çevresini gerçekte

olduğundan yaklaşık 11.000 km eksik hesapladı. Bu yanlış hesaptan yola çıkarak, eğer uygun

rüzgârlar da yakalanırsa, yalnızca iki ayda Hindistan’a ulaşabileceği sonucuna vardı.

Seyahat Nasıl Finanse Edildi?

Kolomb, birçok seyyahın gezilerini inceledi ve yararlandı. Keşif amacıyla batıya gitmek üzere

Sunduğu proje Portekiz kralı tarafından reddedildi. O yıllarda, bugünkü İspanya’daki Aragon

ve Kastilya krallıkları, Aragon Kralı II. Ferdinand (1452-1516) ve Kastilya Kraliçesi I. Isabella

(1451-1504) yönetiminde birleşmişti ve modern İspanya'nın temelleri atılmıştı. Kolomb’un

projesini krallığın genişlemesi ve zenginleşmesi için fırsat olarak gören Kral ve Kraliçe,

seyahati desteklemeye karar verdiler. Bu destekle Kolomb dört ayrı keşif gezisine çıktı. Hint

ülkelerini değil ama Amerika’yı buldu.

Bu Gezide Nelerle Karşılaşıldı?

Kolomb, ilk defa 3 Ağustos 1492 günü Güney İspanya'nın Palos limanından Atlas

Okyanusu’na doğru yola çıktı. Eğer gideceği yolun 11.000 km daha uzun olduğunu bilseydi

ne Kolomb ne de gemiciler böyle uzun bir yola çıkmaya cesaret edemezdi. Nina, Pinta ve

Santa Maria isimli üç gemi ve 90 kişilik mürettebat ile 70 gün sonra 12 Ekim 1492'de

bugünkü Bahamalar'da karaya çıktı.

Yerliler, Kolomb ve adamlarını, gösterilerle, büyük bir konukseverlik ve cömertlikle

karşıladılar. Kolomb'un ilk karşılaşmaya ilişkin gözlemleri şöyle: “Dostluklarını kazanmaya

çalıştım, anladım ki bu adamlar zorla değil sevgiyle kendi inanışlarını bırakıp kutsal dinimize

katılıyorlardı. Bunun üzerine aralarından birkaçına renkli külahlar, üç beş tane sırça gerdanlık

verdim, hemen boyunlarına taktılar; değersiz ufak tefek bir iki şey daha vardı, öyle

sevindiler, bize öyle bağlandılar ki o kadar olur. Onların daha sonra gemi sandallarına yüze

yüze geldiklerini görüyorduk; bize papağanlar, pamuk ipliği yumakları, mızraklar

getiriyorlardı, bir sürü de ıvır zıvır. Bütün bunları bizim önerdiğimiz ufak tefek şeylerle, küçük

sırça gerdanlıklarla, çıngıraklarla değiş tokuş ediyorlardı. Bir sözcükle kendilerine sunulan her

şeyi alıyor, karşılığında en küçük bir duraksama göstermeden ellerinde ne varsa veriyorlardı.

Ama öyle sanıyordum ki bunlar çok yoksul insanlardı, hiçbir şeyleri yoktu. Çırçıplaktılar,

anaları dünyaya nasıl getirdiyse öyleydiler, kadını da erkeği de, doğrusunu söylemek

gerekirse yalnızca tek bir kadın gördüm, gençten biriydi. Görebildiğim herkes gençti. Hiçbiri

otuzu aşmışa benzemiyordu. Yapılı, düzgün insanlardı, görünüşleri güzeldi. Silahları yok, ne

olduğunu da bilmiyorlar, kılıçlar gösterdim, öyle bilgisizdiler ki keskin tarafından tutuyor,

parmaklarını kesiyorlardı. Demirden yapılma hiçbir şeyleri yok. Mızraklarında demir uç

bulunmuyor; kimileri bunun yerine ya balık kılçığı takıyor ya da rastgele bir şeyler. Bunlara

en ağır işler gördürülebilir, bakıyorum, dediklerimi hemen yineliyorlar. Onları kendilerine

özgü bir inanışları olmadığına göre dinimize döndürülmesi kolay olacak sanıyorum. Dönerken

bunlardan beş altısını yanıma alacağım. Bu arada papağandan başka hayvan görmedim.”

Ertesi günkü gözlemleri de şöyle: “Köy halkı kıyıda toplanıp bizi çağırıyor, Tanrı'ya

şükrediyordu. Kimileri bize su, kimileri yiyecek getiriyor, kimileriyse, karaya çıkma niyetinde

olmadığımı görerek, suya atlayıp yüze yüze yanımıza yaklaşıyorlardı. Anladığıma göre bize

gökten gelip gelmediğimizi soruyorlardı. İçlerinden biri, bir ihtiyar, yanıma çıktı, ötekilerse

dışarıda, kadın erkek, sesleri yettiğince bağırıyorlardı: Koşun, gökten gelen adamları görün!

Yiyecek içecek getirin onlara! Her biri bize bir şey getiriyordu. Kendilerini yere atarak, ellerini

göğe kaldırarak Tanrı’ya şükrediyorlar, çığlık çığlığa bağrışarak bizi çağırıyor, karaya

çıkmamızı istiyorlardı.”

Yerlilerin cömert ve konuksever tutumlarına karşılık, İspanyollar aç ve hırslıydı. Yerliler,

uysal, kötülük nedir bilmeyen kimselerdi. Silahlan yoktu. Savaşmayı, tutsak almayı,

öldürmeyi bilmiyorlardı. Korkaktılar. Direnme kapasiteleri yoktu. Kolomb yerlilerin çok kolay

dize getirileceği konusunda emin ve rahattı.

Ardından bugünkü Küba'ya giden Kolomb, buranın Çin veya Hindistan olduğunu sandı.

Yepyeni bir kıtaya değil, Hindistan’a geldiğini düşündüğünden, karşılaştığı yerli halka

“Hintliler” diyordu. Yerlilerle çeşitli ürünleri ve malları takas ettiler. Adamlarının bir bölümünü

geride bırakıp tek gemiyle geri dönerken yerlilerden birkaçını da beraberinde İspanya’ya

götürdü. 15 Mart 1493’te İspanya’ya vardı. Orada çok iyi karşılandı ve “Yedi Denizin Amirali”

unvanı verildi. Yolculuğu ve keşifleri Avrupa’da hızla duyuldu. Herkes Kolomb’un Asya’ya

giden yeni bir deniz yolu bulduğunu konuşmaya başladı.

Ancak Amerika'nın sömürülmesinin yolunu da açtı. Seyahatlerinin ilk döneminde yerlilere

karşı yumuşaktı ama giderek sertleşti ve katliama varan davranışlara başladı. Baharat

bulmaktan vaz geçmişti ama gözü altından başka bir şey görmüyordu. Vali olarak atandığı

süreçte vahşetle, soykırımla suçlandı ve görevden alındı. Avrupa’da hızla başlayan

sömürgecilik, bu yeni bulunmuş anakaranın bütün uygarlıklarını silip süpürdü. Maya, Aztek

ve İnka medeniyetlerini mahvetti. 40-50 milyon nüfusu olan kıtanın nüfusu yarım yüzyılda 4-

5 milyona düştü.

Kolomb, çeşitli şekillerde anılmaya başlandı: “Dünyayı değiştiren adam.” “Tutkulu, inançlı,

düşsever bir kişi.” ”Kafasına koyduğunu gerçekleştiren bir eylem adamı.” “Kendi deyimiyle

‘Okyanus Denizi’nde batıya gidince ‘Hint Ülkelerine’ ulaşacağını, büyük zenginlikler elde

edeceğini uman, gözünü altın hırsı bürümüş bir serüvenci.”

Bu olayın dünya tarihindeki yeri, başka hiçbir olayla karşılaştırılamayacak kadar büyük oldu.

Her iki taraf da daha önce hiç görmediği, varlığından haberdar olmadığı bitkilerle, hayvanlarla

ve mikroplarla tanıştı.

Yerlilerce yetiştirilen ve Eski Dünya’ya getirilen ürünler arasında patates, domates, kabak,

biber, bezelye, fasulye, nohut, ananas, tatlı patates, turp, kakao, vanilya, yer fıstığı, çilek,

böğürtlen, papaya, avokado, kavun ve ay çekirdeği sayılabilir. Eski Dünya insanları

bilmedikleri bu meyve ve sebzeleri yemekten uzun süre korktular, sonra kabul ettiler.

Dünyada bugün bilinen sebze ve meyvelerin önemli bir kısmı Amerika kaynaklıdır.

Yeni Dünya’da yaşayanlar da buğday, pirinç, zeytin, elma, limon, muz ve havuç gibi bitkileri

bilmiyorlardı. At başta olmak üzere bazı hayvanları da Eski Dünya’dan öğrendiler.

Ama insanların yaşamında asıl etkili olan, daha önce hiç karşılaşmadıkları mikroplardı.

Avrupalı gemicilerin, fark etmeden getirdikleri sıtma, kızamık, verem, kolera, çiçek ve veba

mikropları, Amerika kıtalarında on milyonlarca kişinin yaşamına mal oldu.

Özetle Kolomb, Hindistan’a gitmek isterken ancak Orta Amerika’ya varmıştı. Büyük hedefi

olan Asya’ya ulaşamadı ve yeni ticaret yolu keşfedemedi. Ama kendinden önce ve sonra

hiçbir kâşifin yapamadığını yaptı: Birbirinden habersiz ve bağımsız iki dünyayı birleştirdi.

Dünyayı tek bir dünya haline getirdi ve küreselleşmeyi başlattı.

1493'te ikinci yolculuğuna çıktı. Bu kez bugünkü Porto Riko'da karaya çıktı. Bunun ardından

aynı bölgenin değişik yerlerine iki sefer daha yaptı. 20 Mayıs 1506'da 54 yaşındayken

hastalandı ve öldü. Amerika'ya gömülmeyi istese de İspanya'nın Valladolid kentine (Madrit’e

193 km uzaklıkta, Kastilya ve Leon Özerk Bölgesi’nin başkentidir) öldü ve defnedildi.

Bundan Önce Amerika Kıtasına Gidilmiş miydi?

Evet. Oralara ilk ulaşanlar Mısır ve Fenike denizcileriydi. Amazon çevresinde Mısır hiyeroglifi

ile yazılmış yazıtlar bulundu.

14. yüzyıla ait bir eseri yeniden inceleyen araştırmacılar, İtalyan denizcilerin Amerika kıtasını

Kristof Kolomb'un keşfinden 150 yıl önce de bildiğini ortaya koydu. Milanolu keşiş Galvaneus

Flamma'nın yazdığı 1345 tarihli bir belgeyi 2013’de deşifre eden Latin edebiyatı uzmanı

İtalyan Profesör Paolo Chiesa, rahibin bugün Kuzey Amerika diye bilinen bölgeye atıfta

bulunduğu bölümleri ortaya çıkardı. Eserde, "Bu ülkede, devler dışında kimsenin inşa

edemeyeceği kadar büyük taş levhalara sahip binalar var" ifadeleri vardı, ayrıca yeşil ağaçlar,

hayvanlar ve çok sayıda kuş olduğu yazılıydı. Profesöre göre eserde anlatılanlar, o dönemde

bilimsel açıdan tutarlı olmaktan uzak ve belirsizdi.

Ayrıca Vikinglerin de aynı bölgelere olmasa da, Kanada sahillerine yolculuklar yaptıkları kabul

ediliyor.

“Seyir Defterleri” Kitabı Nasıl Ortaya Çıktı?

Bu dört yolculuğun hikâyesi “Seyir Defterleri” adlı bir kitapta bir araya geldi. Kolomb, ilk ve

ikinci yolculukta tuttuğu notları Kral’a ve Kraliçe’ye hediye etti ama her nasılsa bunlar

kayboldu. Kolomb’un seferlerini çok yakından bilen, birçoğuna katılan rahip, piskopos,

uluslararası hukuk ve insan haklarının ilk savunucularından ve köleliğe karşı çıkan bir

Avrupalı olan Bartolemé de las Casas’ın (1474-1556) kaleminden çıkan bir özet halinde

günümüze ulaştı. İkinci yolculuğa dair bilgiler Kolomb’un, Antonio de Torres’e gönderdiği bir

mektuptan alındı. Üçüncü ve dördüncü yolculukların ana hatları da kral ve kraliçeye yazdığı

mektuplardan edinildi.

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Hasan Ali Yücel Klasikleri Dizisi’nde yayınlanan “Seyir

Defterleri” adlı kitap, bu konudaki en derli toplu yayın kanaatimce. Çeviriyi yapan; şair,

çevirmen, fotoğrafçı, ressam ve grafik tasarımcısı Sait Maden (1931-2013). Kitabın dört

bölümü var: Birinci Yolculuk (1492-1493). İkinci Yolculuk (1493-1496). Üçüncü Yolculuk

(1498-1500). Dördüncü Yolculuk (1502-1504).

Okumayı ve üzerinde düşünmeyi hak ediyor.


Fotoğraflar


(1) Kristof Kolomb (1451-1506). İtalyan ressam Sebastiano del Piombo'nun (1485-1547)

1519’da yaptığı "Kristof Kolomb'un portresi, Metropolitan Sanat Müzesi, New York. Kaynak:

Wikipedia. Ressam bu resmi Kolomb’un ölümünden 13 yıl sonra yapmış. Kolomb’u görmüş

olabilir. Bu sebeple gerçeğe çok yakın olduğunu düşünebiliriz.

(2) Kolomb'un Seferlerinin Haritası.

(3) Aragon Kralı II. Ferdinand (1452-1516). Kaynak: Wikipedia

(4) Kastilya Kraliçesi Isabella (1451-1504). Resmin yapım tarihi: 1490. Kaynak: Wikipedia.

Resim Isabella hayatta iken yapıldığı için gerçeğe en yakın resim olduğunu düşünebiliriz.

(5) Kolomb'un Dönüşü - Aragon Kralı II. Ferdinand, Kastilya Kraliçesi Isabella, Kolomb ve

merdivenlerde getirdiği değerli hediyeler. Ressam: Eugene Delacroix (1798-1863). Kaynak:








EROL KUNTSAL

66 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page