top of page

Osmanlı Devleti’nin dış borçları ve alınması gereken dersler

Güncelleme tarihi: 3 Eki 2022

Osmanlı Devleti’nin dış borçları ve alınması gereken dersler


Yazan: Erol Kuntsal


Dış borçların gündemde olduğu bir dönemdeyiz. İktisatçılar konuyu iktisadi yönden tartışıyorlar. Ben bu yazımda konuyu hem iktisadi hem de tarihi açıdan ele alacağım.


Geçmişte olanları bilmek ve ders almak, gelecekte uygulanacak politikaları belirlemek bakımından önemlidir. W. Churchill (1874-1965), “Ne kadar geriye bakarsanız, o kadar ileriyi görebilirsiniz” diyerek geçmişten ders almanın önemini vurgulamıştır.

Osmanlı Devleti, 1699 Karlofça Antlaşması ile başlayan siyasi ve askeri gerilemesine rağmen, 1800’lü yılların ilk yarısına kadar kesinlikle dış borç almamıştı ve bu konuda son derece titiz davranmıştı. 18. yüzyıla gelinceye kadar Batı Avrupa ülkeleri ile aynı düzeyde ve iyi örgütlenmiş bir yapıya sahipti. İlk mali örgütlenme kanunları Sultan I. Murat (1360-1389) döneminde yapılmıştı. Ekonomik anlamda verilen tek taviz Kanuni Sultan Süleyman döneminde başlayan kapitülasyonlar olmuştu ve zamanla problemler yaratmıştı.

1800’lü yılların ikinci yarısı Osmanlı Devleti’nin en zor yıllarıdır. Sanayi devriminin gerisinde ve hatta tamamen dışında kalınca çöküş hızlanmış ve ayakta kalmak için borç almaktan başka çare kalmamıştı.

16 Ağustos 1838’de, İngiltere’ye büyük ticari ayrıcalıklar tanıyan ve iç ticaretin dış rekabet karşısında korunmasını önleyen “Baltalimanı Ticaret Anlaşması‟ imzalanmıştı. Anlaşma, Boğazda bugün İstanbul Üniversitesi sosyal tesisi olarak kullanılan, o tarihte Dışişleri Bakanı Mustafa Reşit Paşa’nın konağı olan binada, Paşa ile İngiltere Büyükelçisi Ponsonby tarafından imzalanmıştı. Ardından aynı yıl Fransa ile, daha sonra diğer Avrupa devletleri ile benzer anlaşmalar imzalanmıştı. Anlaşmalar, yabancı ülke mallarının ülkeye serbestçe girişine sınırları açmış, kapitülasyon sistemini sağlamlaştırmıştı.

Baltalimanı Anlaşması’nın imzalandığı 1838’de Osmanlı İmparatorluğu’nun dış borcu yoktu. Gümrüklerin bu anlaşma ile %13’den %3’e indirilmesi döviz sıkıntısına, dış ödemelerde güçlüklere ve paranın değerinin düşmesine yol açmıştı.

Şimdi isterseniz, 3 Kasım 1839’da başlayan, 25 Mayıs 1954’de biten ve 115 yıl süren döneme kısa bir yolculuk yapalım, Osmanlı Devleti döneminde başlayan ve etkileri Cumhuriyet’in ilk 31 yılı boyunca da devam eden konu ile ilgili siyasi ve iktisadi olayları mümkün olduğu kadar özetleyelim.

1800’lü yılların ikinci yarısında büyük sıkıntı içinde olan ve çıkış yolları arayan Osmanlı Devleti’nin gündemde, özellikle idari ve mali konuları kapsayan önemli konular ve dönemler vardı.

(1) Tanzimat dönemi (3 Kasım 1839-23 Aralık 1876)

3 Kasım 1839 günü Topkapı Sarayı’nın yanındaki Gülhane bahçesinde okunup açıklanan Gülhane Hattı Hümayunu’nun, diğer adı ile Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesi ile başlayan bu dönem 23 Aralık 1876’da I. Meşrutiyet’in ilanına kadar devam etti. Düzenleme anlamına gelen tanzim kelimesinin çoğulu olan bu kelime, ıslahat hareketini simgeliyordu. Ferman, anayasal gelişmemizin başlangıcı ve hukuk devleti olma yolunda atılan ilk ciddi adım olarak değerlendirilir. Tanzimat, bu konuda devrimler yapılan değil, devrimlerin hazırlandığı bir harekettir. Toplumun bir kesimi bu fermanın gereksiz olduğunu savunmuştu.

Tanzimat’ın iki esas amacı vardı: (1) Sırp ve özellikle Yunan ayaklanmaları sonucu devleti temelden sarsan milliyetçi fikirleri önlemekti. Bir Osmanlı milleti oluşturmak fikri bu endişeden kaynaklandı. (2) Merkezi otoriteyi hakim kılmaktı. Mali konularda ıslahat yapmak, vergi adaletini sağlamak ve rüşveti ortadan kaldırmak gibi hedefler de güdülüyordu.

Tanzimat Fermanı’nın ana başlıkları şunlardı: (1) Tüm vatandaşların can, mal ve namus güvenliği sağlanacak. (2) Yargılamada açıklık sağlanacak. Hiç kimse yargılanmadan idam edilemeyecek. (3) Vergide adalet olacak. (4) Erkeklerin 10 yıl askerlik yapması zorunlu olacak. (5) Rüşvet ortadan kaldırılacak. (6) Herkesin mal ve mülke sahip olması, bunu miras olarak bırakabilmesi sağlanacak. Bu madde ile özel mülkiyet güvence altına alınacak ve müsadere kaldırılacaktı. Ferman'da kavram olarak bütçeden söz edilmemekle birlikte devlet giderlerinin sınırlandırılması, bütçe fikri ve gerekliliği ifade edilmişti.

Fermanda verilen bütün sözler yerine getirilememesine rağmen bu çabalar çağdaşlaşmaya ve cumhuriyet fikrine önayak olmuştur.

Dönemin padişahı, o sırada 17 yaşında olan Abdülmecit (1823-1861) (saltanatı 1839-1861), iyi bir eğitim görmüştü, babası II. Mahmut’un yenilik fikirlerini benimsemişti ama babasının sert mizacına sahip değildi.

Tanzimat’ın liderleri ise Mustafa Reşit Paşa, Mehmet Emin Âlî Paşa ve Keçecizade Dr. Büyük Mehmet Fuat Paşa idi.

Bazı tarihçiler, medrese bilgini Ahmet Cevdet Paşa’yı da bu kadroya ekliyorlar. Ahmet Cevdet Paşa, Bebek semtindeki bir yalıda oturmuş, adı o caddeye verilmişti. Caddenin bugünkü adı da aynıdır.

Islahatçı Paşa’lar, hariciye kariyerleri boyunca uzun yıllarını yurt dışında geçirmişlerdi ve çağdaş fikir akımlarını incelemişlerdi. İdari, mali ve hukuk sistemleri ile laikleşmede ve ordunun yeniden yapılandırılmasında Avrupa’yı kendine örnek almışlardı.


Mustafa Reşit Paşa (1800–1858)


Gülhane Hattı Hümayunu’nun öncüsü ve metni Gülhane’de okuyarak ilan eden Mustafa Reşit Paşa, II. Mahmut tarafından 1834’te 34 yaşındayken ilk Fransa Elçisi olarak Fransa’ya, 1836’da Londra Büyükelçiliği’ne atanmış, kendine güveni, canlılığı, zekâsı ve rahat hareketleriyle büyük ilgi toplamıştı. 1837’de Hariciye Nazırı olarak İstanbul’a dönmüş, 1846–1858 yılları arasında altı defa Sadrazamlığa getirilmiş, 58 yaşında ölmüştü. Emirgan’da oturmuş ve Emirgan’daki Reşit Paşa semtine onun adı verilmişti. Galata bankerlerinden Banker Kamondo’yu en iyi tanıyan ve onunla bireysel ilişkisi de bulunan kişilerdendi.

İkinci nesil diyebileceğimiz Mehmet Emin Âlî Paşa’yı ve Keçecizade Dr. Büyük Mehmet Fuat Paşa’yı, Mustafa Reşit Paşa bizzat kendisi eğitmişti. Ancak usta ile çırakların yolları Kırım Savaşı’ndan sonra ayrılmış, Mustafa Reşit Paşa İngilizlere, diğer iki paşa Fransızlara yakın olmuşlardı.


Mehmet Emin Âlî Paşa (1815–1871)


Tanzimat hareketinin ikinci önemli kişisi Mehmet Emin Âlî Paşa, II. Mahmut’un kızı Adile Sultan ile (1826-1899) evlenmiş, Saray’a damat olmuş ve bir süre İzmir valiliği yapmıştı. Tanzimat döneminin en önemli devlet adamlarından biriydi. 25 yaşında Londra sefiri ve hariciye müsteşarı oldu. İzmir valisi olmadan ilk sadrazamlığını yapmıştı ve ileride dört kere daha sadrazam olacaktı. Ayrıca 1844-1871 yılları arasında dokuz kere hariciye nazırlığı yapmıştı.

Mustafa Reşit Paşa, Kanunî Sultan Süleyman'dan sonra gelen Türk devlet adamları arasında, en mükemmel ekibi oluşturmuş, her sahada en yetenekli kişileri bularak himaye etmiş ve yetiştirmişti. Yetiştirdiklerinin en büyüğü ise Mehmet Emin Âlî Paşa’dır.

İnanılmayacak derecede mütevazi bir aileden gelen Paşa, bir kapıcının oğluydu.

Ondan sonra Osmanlı Devleti, o çapta bir devlet adamı görmedi. Ona yaklaşacak derecede başarı kazanan bile yoktu.

Paşa, Avrupa'nın en tanınmış diplomatıydı. Yazdığı notalar, diplomasi örnekleridir. Paris'in siyasal bilgiler fakültesi olan Sciences Politiques'te örnek olarak okutulmuştur. Bütün notalarını Fransızca kaleme almıştı, zira Osmanlı hariciyesi dış yazışmalarında Fransızca kullanırdı. III. Napolyon "Âlî Paşa gibi bir hariciye nazırı bulabilseydim" demiştir. Kapitülasyonları kaldırmak için de teşebbüse geçti fakat sonu gelmedi.

Paşa, borçlanmanın nereden ve nasıl yapılacağına karar verdi, Kırım Savaşı ile bozulan mali durumu düzeltmek istedi, Saray giderlerinin azaltılmasını istediği için Sadrazamlıktan azledildi. 56 yaşında veremden öldü ve Süleymaniye Camii bahçesine gömüldü.

Fransa’nın Avusturya Sefiri Hubner, 1856 Paris Kongresinde Paşa ile tanıştıktan sonra, “Beni en fazla etkileyen kişi Sadrazam Âlî Paşa oldu, karşımızdaki adam ülkesinin ölmeden önce otopsiye yatırılışını izleyen büyük bir vatanseverdi” demişti.


Keçecizade Dr. Büyük Mehmet Fuat Paşa (1815–1869)


Tanzimat’ın üçüncü lideri olan Paşa, tıp öğrenimi görmüş, zeki, nüktedan bir kişiydi. Tıp fakültesi mezunu bir hekim olmakla beraber, bu meslekte kalmadı ve diplomat oldu. Avrupa'da, geçen asrın en büyük diplomatlarından biri olarak tanındı. Fevkalade zekası ve nükteleri, popüler bir kişi olarak tanınmasını sağladı. Yaklaşık 10 yıl Hariciye Nazırlığı yaptı. Sarıyer’deki büyük ve gösterişli yalısı bugün otel olarak kullanılmaktadır.


Tanzimat döneminin kısa bir değerlendirmesi


Âlî ve Fuat Paşa’lar son derece etkin bir ikili oluşturmuş, ikili yönetim 1852’de Âlî Paşa’nın Sadrazam, Fuat Paşa’nın Hariciye Nazırı olması ile başlamış, Osmanlı siyasetine ve maliyesine yön vermişlerdi. Yaşça akran ve yakın arkadaş olup şaşırtıcı derecede mükemmel bir ahenk içinde çalıştılar. Biri sadrazam olduğu zaman diğeri hariciyeye geçti. Hariciye nazırlığı Tanzimat döneminde sadaret (başbakanlık) makamından sonra ikinci önemli makamdı.

Osmanlı Devleti Tanzimat’la birlikte merkezi yönetime yöneldi, maliyesine düzen vermeye girişti, ancak giderleri her zaman gelirlerin üzerinde kaldı. Bu nedenle de Kırım Savaşı ile birlikte sık sık Batı’dan borçlanma gereği duydu. Bu sarmal borçlanma süreci devleti israfa sürükledi ve ardından Batı’nın mali denetimi geldi.


(2) Kırım Savaşı dönemi (4 Ekim 1853-30 Mart 1856)


1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya’ya, Osmanlı’nın Ortodoks tebaasının koruyuculuğunun verilmesiyle başlayan Rus-İngiliz rekabeti, araya Fransızların da girmesiyle, Kırım Savaşı’nı başlattı.

Kırım Savaşı, aslında bir Osmanlı-Rus savaşıdır. Birleşik Krallık ve Fransa, Osmanlı tar