Perili Köşk
Güncelleme tarihi: 1 Şub 2022
Konaklar Mahallesi’nin Değerli ve Anlamlı Tarihi Eseri
Erol Kuntsal
Önce Levent Kışlası’nın ve Sultan III. Selim’in Hünkâr Kasrı, sonra Perili Köşk ve şimdi Türkiye Futbol Federasyonu’nun Levent Binası
Bu yazımda, Beşiktaş ilçesinin 4. Levent semtinin Konaklar Mahallesi’ndeki, tarihi 1793 yılına kadar uzanan önemli bir yapıyı, geçirdiği dönemleri ve kısaca o dönemlerde yaşananları anlatacağım.
Yazıma bir belge ile başlıyorum. 1959 yılında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü talebesi 9748 numaralı Şengün Özalp, “Levent Mahallesinin Beşeri ve İktisadi Etüdü” adlı 28 sayfadan oluşan bir “Mezuniyet Tezi” hazırladı. Tezin ilk sayfasına Doç. Dr. Erol Tümertekin “Müdafaa edilebilir” diye yazdı, 22 Mayıs 1959 tarihini attı ve imzaladı. Tez “İstanbul Üniversitesi” kaşesi ile mühürlendi, 2807 numara ile kaydedildi ve ciltlendi. Yazıldığı yıllarda yeni bir şehirleşmenin başladığı bu bölgeyi incelemek için bilimsel bir tarzda hazırlanmıştı. Levent bölgesinin fiziki ve jeolojik durumu, iklimi, tarihçesi, nüfus yapısı, idari, kültürel ve iktisadi durumu, ziraat ve sanayi faaliyetleri, yerleşim ve mesken şekli gibi konular işlenmişti. Bir bölümü şöyle:
“Levent Mahallesi’nin 3. kısmının batısında ‘Perili Köşk’ adı ile anılan kagir bir bina vardır. Bu bina Abdülaziz’in av köşkü olup padişah bu binayı, ava gidiş ve dönüşte istirahat etmek için inşa ettirmiştir. İstanbul’un işgali sırasında bina, İngiliz askerlerine ikametgâh olarak tahsis edilmiş fakat halk hanedana ait bir binanın yabancılar tarafından işgaline tahammül edemeyip her gece köşkün camlarını taşlayarak buranın peri ve cinlerin evi olduğu şayiasını çıkartmak sureti ile İngilizlerin binayı terk etmesini sağlamışlardır. O günden beri metruk kalan ve Perili Köşk adı ile anılan bu av köşkü, mahallenin yegane tarihi yeridir. Bu günkü tapu kayıtlarına göre, bina maliye hazinesine aittir.”
Bu bilgiden hareketle şu sonuca varabiliriz; İstanbul’un İngilizler ve Müttefikleri tarafından işgal edilmeye başlandığı 13 Kasım 1918 tarihinde bu yapı bir harabe değil, kullanılabilir haldeydi.
Şimdi gelin biraz daha eskiye gidelim, konuyu biraz daha derinlemesine inceleyelim ve bu tarihi yapıyı daha iyi tanımaya çalışalım.
Kasrı, üç döneme ayırarak anlatacağım: (1) Levent Kışlası’nın ve III. Selim’in Hünkâr Kasrı dönemi, (2) Perili Köşk dönemi, (3) Türkiye Futbol Federasyonu’nun Levent Binası dönemi.
Yapıya, dönemler itibarı ile çeşitli isimler verilmiş. Kasır, hükümdarlar için şehir dışında yaptırılmış küçük saray veya köşklere verilen addır. Köşk ise, bir bahçe içinde yapılmış, büyükçe ve süslü eve verilen addır. Bu terminolojiye göre bu yapı bir Kasırdır. Ben bu yazımda ilk adı olan “Hünkâr Kasrı” adını kullanacağım.
Levent Kışlası’nın ve III. Selim’in Hünkâr Kasrı dönemi
Ünlü ve bugün yerinde yeller esen Levent Çiftliği’ni ve sonrasındaki Levent Kışlası’nı anlatmadan Hünkâr Kasrı’nı anlatmak olmaz. Çünkü bu Kasır, 1793 yılında, III. Selim (1761-1808) (saltanatı 1789-1807) döneminde inşa edilen, 1808 yılında yakılan ve yıkılan Levent Kışlası’nın pek çok binasından günümüze kalan tek yapıdır. Osmanlı’nın önemli bir dönemine, hem de tepeden bakarak şahit olmuş, Nizam-ı Cedid askerlerinin eğitimlerini, daha sonraki isyanı, acımasızca yapılan yangını ve yıkımı görmüş, ilk olarak Sultan III. Selim’i, daha sonra zaman zaman diğer Sultanları misafir etmiş, bütün bu olaylardan kendini kurtarmış ve ayakta kalmıştır. “Dili olsa da konuşsa” derler ya, işte öyle bir yapıdır bu yapı.
Bugünkü Levent semtinin ilk kullanımı, Osmanlı Sultanı I. Abdülhamid (1725-1789) (saltanatı 1774-1789) dönemine rastlar. Maslak, Belgrad Ormanları, Baltalimanı, Beşiktaş ve Ortaköy yolları üzerinde bulunan bu alan, 1700’lü yıllarda, üzerinde yerleşim bulunmayan ıssız bir yerdi. Kuzeye doğru uzanan Büyükdere yolunun doğusundaki plato ve vadiler Boğaz’a kadar uzanan ıssız ormanla kaplıydı. Bu ormanın Büyükdere yolu kenarında bir hayvan çiftliği vardı. I. Abdülhamit 1775 yılında, bugünkü güzergâhını takip eden Büyükdere yolunun doğusundaki geniş araziyi 1770-1779 yılları arasında Kaptan-ı Derya (Deniz Kuvvetleri Komutanı), daha sonra 1789 yılında Sadrazam olan Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın (1713-1790) idaresine verildi.
Paşa, Cezayir’deki başarıları sebebiyle Cezayirli olarak anılıyordu ama aslında Kafkas-Azeri kökenliydi. Çok becerikli olan Paşa, bölgeyi tarım için bir nevi üretim çiftliği haline getirdi, bahçeler ve binalar yaptırdı. Kendine bağlı bir grup denizci askeri de (leventler) bölgenin güvenliğini sağlamak ve askeri eğitim yaptırmak için buraya yerleştirdi. Bahriye erlerine Venedik kökenli Levantino kelimesinden üretilen Levent deniyordu. Leventlerin varlığından dolayı bölge “Levent Çiftliği” olarak anılmaya başlandı.
Önceki dönemde denizci askerler, Kasımpaşa kahvelerinde toplanıyorlardı ve düzenli bir eğitim yerleri yoktu. Bu büyük eksikliği gören Paşa, 1770 yılındaki Çeşme Savaşından sonra 1774 yılında Kasımpaşa’da Kalyoncu kışlasını inşa ettirerek Mühendishane-i Bahri Hümayun’un temelini oluşturdu. Böylece Sultan III. Selim’in ıslahat hareketine yardımcı oldu. Bu iş için Kasımpaşa’daki ikametgahını da okula tahsis etti (bugünkü Deniz Hastanesi’nin bulunduğu tepe).
Levent Çiftliği’nde 1770’li yıllarda Sultan I. Abdülhamid’in at bindiği ve eğlenceler tertip edildiği biliniyor. Ardından tahta çıkan Sultan III. Selim, Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın ölümünden bir yıl sonra (1791), Levent Çiftliğinde var olan yapılara, büyük bir kışla, atış ve eğitim alanları ile bir kasır eklenmesini ve bölgenin askeriamaçla kullanılmaya hazır hale getirilmesini istedi.
Bu dönemde Yeniçeriler, önceki başarılarına rağmen giderek sorun olmaya başlamışlardı. Bir kısmı Anadolu’da tarımla uğraşıyor, bir kısmı İstanbul’da esnaflık yapıyordu. Savaşlar dışında işsiz olan bu ordunun kontrolü zorlaşmıştı. Yeniçeri teşkilatındaki aksaklıkları gören, askeri alanda düzenlemeler yapmak isteyen ve yeni bir ordu olan Nizam-ı Cedid ordusunu kurmayı planlayan Sultan III. Selim, yeni kışla için mevcut askeri yerleşimlerden ve Yeniçerilerden uzak olan bu bölgeyi uygun gördü. Nizam-ı Cedid (Yeni Düzen) adı verilen bu yeni ordunun ileride Yeniçerilerin yerine geçmesi planlanıyordu. İstanbul’un merkezine göre tecrit edilmiş bir noktada olan ve daha önce topçuların da eğitilmesi için kullanılan Levent Çiftliği, hoşnutsuzluk yaratmaması için halktan ve eski birliklerden uzak bir yerde, Nizam-ı Cedid ordusunun talim alanı olarak seçildi.
Ancak bu yeni ocağın güvenliğini sağlamak önemli bir işti. Yeniçeri ordusunun ve halkın sempatisini, hiç olmazsa tarafsızlığını sağlamak lazımdı. Bu maksatla devlet, propaganda yapmaya mecbur oldu. Rusların Boğazları alarak İstanbul’un su bentlerini ele geçirme projeleri olduğu ortaya atıldı. Bu aslında çok da uzak bir ihtimal değildi. İstanbul’u savunmak için gereken askerleri bir araya getirmek için en az iki ay gerekiyordu. Levent Kışlası’nda eğitimli askerler bulundurulması, İstanbul’un başına gelebilecek böyle bir tehlikeyi önlemek içinmiş gibi gösterildi.
Yeni ordunun kurulma süreci sessizce yürütülürken, kışla tamamlanana kadar askerler ve subaylar kent içindeki çadır ve barakalarda inşaatın bitmesini beklediler. İşsiz gençler ve önemli Anadolu Ayanlarının özel askerlerinden çok sayıda genç ocağa kaydedildi.
Devlet adamları, yeniçeri ocağının dışında bağımsız bir asker ocağının kurulmasını çok tehlikeli buldular. Yeniçerilerin isyan ederek bütün planları altüst etmeleri mümkündü. Sultan, Nizam-ı Cedid’in başlı başına bir askeri ocak olmasını ve buna Yeniçerilerden genç olanlarının girmesini istedi. Yeniçeriler bunu reddettiler. Nizam-ı Cedid’i dinsizlikle eşdeğer saymakta, “Haşa, Moskof olurum, cedid askeri olmam!” demekteydiler.
Sultan ve danışmanları, kamuoyunun hazır olduğunu tespit ettikleri 1794 yılında, askeri örgütlenmeyi oluşturan resmi düzenlemeleri ilan ettiler. “Levent Çiftliği” böylece “Levent Kışlası” olarak anılmaya başlandı. Nizam-ı Cedid, Bostancı Ocağı’na bağlı bir ocak şeklinde kuruldu. Asker sayısı 12.000 kişi olacaktı. Bunun 1.600’ü İstanbul’a, kalanı Rumeli ve Anadolu’ya yerleştirilecekti. Sultan, Sadrazam ve diğer devlet adamları Nizam-ı Cedid askerinin yetiştirilmesi ile yakından ilgilendiler. Bu sınıfa yazılan gençler Levent Kışlası’na gönderildiler, bir örnek giydirildiler ve Avrupa tarzı eğitime başladılar. Yerleşim alanlarından uzak bir yerde inşa edilen kışlaya ulaşmak için Baltalimanı ile kışla arasında yol yapımına önem verildi ve beş adet köprü 1795 yılında onarıldı.
Nizam-ı Cedid kışlası sadece mimari olarak değil, kurumsal olarak da Et Meydanı’ndaki (Aksaray) yeniçeri yerleşiminden farklıydı ve çok daha çağdaştı. Barındırılan askerlerin bütün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde tasarlanmıştı. Üniformalar da farklıydı. Levent Kışlası mensupları kırmızı, Üsküdar Kışlası mensupları mavi, Anadolu kışlalarının mensupları ise yeşil üniforma giymekteydi. Askeri sınıfların ayrı işaretleri ve numaraları vardı. Yeniçeri kıyafetlerinde bu ayırım çok fazla değildi, kimin hangi birliğe ait olduğu kolaylıkla anlaşılamıyordu.
Kışlada, askerin silah ihtiyacını karşılamak için tüfek ve kasatura fabrikaları kuruldu. Tüfek imalathanesinde, kaynakçı, dökmeci, tabancacı ve kundakçı atölyeleri vardı. Ayrıca; subaylar için lojman konutları, hastane, eczane, hamam, aşçı, çamaşırcı ve berber dükkânları ile III. Selim’in annesi Mihrişah Valide Sultan’ın yaptırdığı mescit bulunuyordu. Hastane, eğitim meydanının yola yakın yerinde ve aynı anda yüz hastaya hizmet verebilecek şekilde yapılmıştı. Askerlere ot yataklar ve gece yatarken giymeleri için gömlekler ve gecelikler verilmişti. Bundan önce askerler gece soyunmadan yerlere serilen hasırlar üzerinde uyuyorlardı. Bu sebeple üniformaları daha çabuk eskiyordu.
Sultan III. Selim, kışlaya hakim bir yere (bugünkü 4. Levent) bir de kasır yaptırmıştı. Oluşturmaya çalıştığı Nizam-ı Cedid birliklerinin eğitimini izlemek ve denetlemek, işleyişi ve çalışmaları kontrol etmek, bu arada avlanmak ve dinlenmek amacıyla sık sık bu kasra geliyordu.
Sultanların; biri şahsına, diğeri devlet işlerine ait iki Ruznameleri (günlük olayların yazıldığı defter) vardır. Şahıs yani iç Ruznameleri kendisinin o günkü hayatı hakkında olup kişiseldir. Dış yani devlet işleri Ruznameleri ise geniş kapsamlıdır ve vak’a nüvis tarihlerinde (zamanın olaylarının yazıldığı tarihlerde) bulunmayan bazı bilgileri de içerdiğinden önemlidir. Sultan III. Selim dönemine ait önemli kaynaklardan biri, Sultan’ın Sır Katibi Ahmet Efendi tarafından tutulan Dış Ruznamedir ve türünün nadir örneklerinden biridir. Eser tek nüsha ve el yazması olarak, Topkapı Sarayı Müzesi arşivindedir. III. Selim’in tahta geçmesinden iki yıl sonra başlayıp, Mart 1791-Aralık 1802 tarihleri arasını kapsamaktadır. Bu günlükleri gözden geçirdiğimde, III. Selim’in sadareti süresince en az 60 defa Levent Kışlası’na ve Hünkâr Kasrı’na geldiğini gördüm. Her gelişinde genellikle yemeğini burada yiyor, eğitimi, atışları, etkinlikleri ve güreş müsabakalarını izliyor, müzik dinliyor ve Hünkâr Kasrı’nda dinleniyordu.
Kışlaya ve kasra atlı arabalarla ve korumalarla geliyordu. Bugünkü Sporcular Parkı’nın yürüme yolu boyunca ahırlar ve korumaların barındığı tek katlı bölümler vardı. Sporcular parkındaki tek odalı taş yapı, bu binalardan geriye kalan son örnektir. Bazı günler buradan Bentleri görmeye ve incelemeye gidiyor, bazı günler Baltalimanı’na iniyor ve deniz yoluyla Saray’a dönüyordu. Günümüzde bölgeyi gezerek veya çekilen fotoğraflara bakarak, arazinin durumunu ve Sultan III. Selim’in Hünkâr Kasrı’ndan bugünkü 1., 2. ve 3. Levent’i kaplayan kışlayı ve eğitim alanlarını nasıl gördüğünü hayal edebilirsiniz.
Sultan III. Selim, sivil mimarlık örneği olacak çok sayıda yapı inşa ettirmesine rağmen, iki camisini de askeri bölgelerde inşa ettirmişti. Bunlardan biri Humbarahane Kışlası içindeki Humbarahane (Halıcıoğlu) Camii, diğeri Levent Kışlası’nın bahçesindeki cami ve çeşmeden oluşan yapı grubudur. Günümüzde Levent’teki bu eserlerin hiçbiri yoktur.
1792-1798 yılları arasında Fransa’nın gönderdiği bir heyetin başkanlığını yapan ve uzun süre İstanbul’da kalan Dr. Oliver, Levent Kışlası’nı ziyaret etmişti. Fransız bilim adamı, hekim ve gezgin Oliver’e göre, bölgede son derece güzel bahçeler ve bakımlı büyük binalar vardı. Kışlada 1.200 askerden kurulu bir piyade kıtasıyla, topçu ve süvarilerden oluşan 4.000 kişilik bir kuvvet bulunuyordu. Dr. Oliver’in bu gözlemleri 1798 yılına aittir. Nizam-ı Cedid Ordusu zamanla daha da güçlendi 27.000 askerden oluşan bir kuvvet haline geldi.
1801 yılında Mısır’ı işgal eden Fransızlara karşı Osmanlı Ordusu ile birlikte sefere çıkmak üzere İstanbul’a gelen William Wittman adlı İngiliz doktor, 1803 yılında yayınladığı anılarında Levent Kışlası’na geldiğini, çevrenin çalılık ve fundalık kaplı, etrafının tepelerle çevrili olduğunu, ahırlar bulunduğunu ve Türklerin at ile talim yaptıklarını yazıyor. Çevrede üzüm bağları ve bahçeler gördüğünü, toprağın killi ve kumlu olduğunu ekliyor. Kaptan Paşa (Kaptan-ı Derya) ve bir kaymakam tarafından karşılandığını (o sırada Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa’dır), kendisine kahve, şerbet, tütün ve kolonya gibi bir esans servisi yapıldığını, ziyaret sonrası Büyükdere’ye gittiğini ve orada kaldığını yazıyor.
Nizam-ı Cedid, ilk defa olarak Mısır seferi sırasında Gazze’de ve Akka Kalesi önünde Napolyon'a karşı önemli bir başarı kazandı. O sırada Mısır’da bulunan Kaptan-ı Derya Salih Paşa elindeki 1087 askerle Mısır’da hiçbir şey yapamayacağını bildirerek, Levent Çiftliği’nde eğitim görmüş 10.000 civarında askere ihtiyacı olduğunu bildirmişti.