Agatha Christie
Agatha Christie ve Ölüm İlanı Gazetede Yayınlanan İlk Roman Kahramanı
Erol Kuntsal
Yazıma ünlü polisiye roman yazarı Agatha Christie’nin bir sözü ile başlıyorum: “Lucrezia Borgia dışında en çok insan öldüren kadın benim, ama daktilomla.” Lucrezia Borgia, Papalık Devleti'nin 16. yüzyıldaki hükümdarı Papa VI. Alexander'ın kızıdır ve düzenlendiği entrikalarla bilinir.
İyi bir polisiye, iyi bir romandır. Bunun en önemli nedeni, kusursuza yakın bir kurguya sahip olmasıdır. Polisiye roman deyince de ilk akla gelen yazarlardan biridir Agatha Christie (15 Eylül 1890 – 12 Ocak 1976). Tam adı Agatha Mary Clarissa Miller Christie Mallowan olan İngiliz yazar Agatha Christie, polisiye edebiyatın en önemli isimlerinden biri ve dedektif Hercule Poirot karakterinin yaratıcısıdır. Mary Westmacott takma adıyla aşk romanları da yazmıştır. Ama asıl ününü, yazdığı 80 dedektif romanına ve tiyatro oyunlarına borçludur.
Amerikalı babası Frederick Alvah Miller (1878-1901) ve İngiliz annesi Clarisa Margaret Boehmer (1854-1926) ile birlikte İngiltere’de bir konakta yaşıyordu. Varlıklı bir aileden gelen babası, kötü yönetim yüzünden varlığının önemli bir kısmını kaybettikten sonra, Agatha 11 yaştayken öldü. Annesi konağı kiraya verdi ve yaşam şartlarının bozulmamasına çalıştı. Hayal gücü gelişmiş ve yaratıcı belleğe sahip bir çocuktu. Annesinin kız çocuklarının eğitimiyle ilgili düşünceleri sebebiyle okula gönderilmedi. Annesi tarafından olabildiği kadar evde eğitildi ve yalnız bir çocukluk geçirdi. Muhafazakâr annesi genç bir kızın evde eğitim almasının daha iyi olacağını düşünmüştü. Beş yaşında kendi kendine okumayı öğrendi. Evde bulduğu bütün kitapları okuyordu. Kısa süre sonra yazmayı da öğrendi ve küçük yaşta öyküler yazmaya başladı. 16 yaşında, annesinin isteği ile şan öğrenimi için Paris’e yollandıysa da kısa sürede geri döndü. Ama bu arada iyi derecede Fransızca öğrendi. Ciddi anlamda ilk edebi denemeleri, duygusal konulu öykülerdi. 1914'te 24 yaşındayken pilot albay Archibald Christie ile evlendi ve tekrar Fransa’ya gitti. Birinci Dünya Savaşı’nda eşi Paris’te görevli olduğu için annesi ile birlikte İngiltere’de kaldı ve gönüllü yardım birliğine katılarak bir hastanede hemşirelik yaptı. Bu sırada romanlarında canlandırdığı doktor ve hemşire tiplerini oluşturdu.
Dislektik olmasına rağmen öykü ve roman okumayı çok seviyordu. Öğrenme güçlüğü olarak bilinen disleksi, bireyin normal zeka düzeyinde olmasına rağmen dil, okuma ve yazma becerilerinde sorunlar yaşamasına neden olan özel bir öğrenme problemidir.
Fransa'dayken vakit geçirmek üzere okuduğu dedektif öykülerinin daha iyilerini yazabileceğini düşünerek ilk polis romanını yazdı. “The Mysterous Affair at Styles” (Ölüm Sessiz Geldi) adı ile Türkçeye çevrilen bu romanında, daha sonra sıkça karşımıza çıkan roman kahramanı Hercule Poirot’yu okuyucuyla tanıştırdı. Bu ilk romanını, kız kardeşinin “Bahse girerim sen iyi bir dedektif öyküsü yazamazsın” demesi üzerine yazmıştı. Kitap çeşitli yayınevlerince geri çevrildikten sonra 1920’de bir yayınevi tarafından kabul edildi. Altı yayıncı tarafından reddedilmenin üzüntüsünü yaşarken bu romanını tamamen unutmuştu. Annelik yapmakla meşgulken, beş yıl sonra yayıncı onu aradı ve hiç vakit kaybetmeden pek de iyi olmayan şartlarla kontratı imzaladı. Bunun için sadece 25 sterlin avans aldı ve kitap ilk basımında iki bin adet satıldı.
Bu roman, Agatha Christie’nin ilk Hercule Poirot’lu romanıdır. Arka arkaya yazmaya başladığı polis romanları Poirot tipine uluslararası ün kazandırdı. Ayrıca Miss Marple adını verdiği bir tip daha yarattı. Tipik bir İngiliz köyünde yaşayan, beyaz saçlı, iyi huylu, tombulca ve hiç evlenmemiş bir tipti. Bahçesinde köy işleri ve dedikodu ile zaman geçiriyor, ama dikkati, yüksek gözlem gücüyle olayları iyi değerlendiriyor, polise yardımcı oluyor ve katillerin yakalanmasını sağlıyordu. Sevimli ve yaşlı bir kadın olan amatör dedektif Miss Marple da çok tutuldu. Büyükannesinin, Bayan Marple karakteri üzerinde büyük etkisi olmuştu. Ama yine de Poirot kadar popüler olamadı.
1926 yılı onun için zor bir yıl oldu. Önce annesini kaybetti, sonra da eşinin boşanma isteği ile karşılaştı. Eşi Archibald’in kendisinden çok genç bir kadınla ilişkisini öğrenmesi onu çok sarstı. O yıl 10 gün süreyle ortadan kayboldu. Öldürüldüğü veya intihar ettiği düşünülerek cesedi aranmaya başlandı. Ancak 10 gün sonra Kuzey İngiltere’deki bir otelde, başka bir isimle kaldığı tespit edildi. Belleğini kaybetmiş gibiydi ve kimseyi tanımıyordu. Yaşamındaki bu gizemli olay hiçbir zaman açıklığa kavuşmadı. Bazıları bunu kitabının reklamı için yaptığını bile söyledi.
İlk kocasından boşanıp 1928’de Max Mallowan’le evlendikten sonra birçok ülkeyi gezip görme fırsatını buldu ve romanları çoğunlukla uluslararası mekânlarda geçmeye başladı. Hayranlarınca her kitabı beğenilmekle birlikte, edebi kaygılarla yazdığı bazı romanları eleştirmenlerin de dikkatini çekti. İlk romanını, dilimize “Acı Kahve”, “Nil’de Ölüm”, “Cinayet Alfabesi” ve “Doğu Ekspresinde Cinayet” adı ile çevrilen pek çok romanı takip etti. 1952’den bugüne kadar satışı milyonları bulan “On Küçük Zenci” ise polis romanının klasikleri arasına girdi.
Yarım yüzyılı aşan yazarlık kariyerine 80 dedektif romanı, 100 kısa öykü, 19 tiyatro eseri sığdırdı ve Mary Westmacott takma adıyla da 6 psikolojik roman yazdı. Romancılığı kadar oyun yazarlığı da çok başarılıydı. “Fare Kapanı” adlı oyunu, tiyatro tarihinin en uzun süre oynanan oyunu olarak tarihe geçti. Bu başka hiçbir polisiye yazarın ulaşamadığı bir başarıdır.
Hayali roman kahramanı Hercule Poirot 1975’te öldüğünde, The Newyok Times gazetesinde tam sayfa ölüm ilanı yayınlandı ve ölüm ilanı yayınlanan ilk hayali karakter oldu. Poirot’nun öldüğü “Curtain” (Perde İndi) romanı, medyada yoğun ilgi gördü, İngiliz Daily Telegraph gazetesinde ölümün gerçek nedeninin Agatha Christie tarafından açıklanacağı bildirildi.
Agatha Christie dışında hiçbir polisiye yazarı Hercule Poirot ve Miss Marple gibi dünyaca ünlü iki dedektif yaratmayı başaramadı. Yazmaya başlarken bir yazar olma niyeti yoktu. Sadece, kendisine bir dedektif hikâyesi yazamayacağını söyleyen kız kardeşi Madge’e bunu yapabileceğini göstermek istemişti. Shakespeare’in kitapları ve İncil’den sonra en çok Christie’nin kitapları satıldı. Bazı kaynaklarda Shakespeare’in kitaplarından da fazla satıldığı belirtiliyor. Tüm dünyada iki milyardan fazla kitabı satıldı ve satılmaya da devam ediyor.
1928 yılında çıktığı ve çok sevdiği Doğu Ekspresi’ndeki ilk yolculuğu, yurtdışına yalnız yaptığı ilk gezidir. Bu gezide, Doğu Ekspresi ile yurtdışı seyahat yapan zenginleri misafir etmek için inşa edilen İstanbul’daki Pera Palas Oteli’nin 414 numaralı odasında kaldığı, bu gezinin “Murder on the Orient Express” (Doğu Ekspresinde Cinayet) adlı romanına ilham kaynağı olduğu, hatta romanını o odada yazdığı söylenmişti. Ancak 1977 yılında yayınlanan otobiyografisinde, trende Hollandalı bir mühendisle tanıştığını ve mühendisin ona “Beyoğlu’ndaki Tokatlayan Oteli çok iyidir, orada güvende olursunuz” dediğini yazdı. Roman kahramanı dedektif Hercule Poirot da romanda Tokatlayan Otelinde kalmıştı.
Yolcularını Paris’ten alıp Orta Avrupa başkentleri üzerinden ve pasaport kontrollerinden geçmeden İstanbul’a ulaştıran bu hat 1883 yılında açıldı. İki yıl içinde bazı eksikler de tamamlanarak güzergah istenilen duruma getirildi. Ana hattın dışında, katara çevredeki şehirlerden yolcu getiren bağlantılı hatlar da vardı. Orient Express, görülmemiş bir lükse sahip, raylar üzerinde giden bir saraydı. Süper zenginlerin ve soyluların çok para harcayarak birbirlerine nispet yaptıkları bir ortamdı. Günde birkaç defa kıyafet değiştirilir ve akşam yemekleri gala kıyafetleriyle yenirdi.
Seyahatleri, çalışmalarına zenginlik kattı. “Cards on the Table” (Briç Masasında Cinayet) adlı romanında, Suriye’yi iyi tanıdığı için kurbanına Suriye’de “Şeytan” anlamına gelen “Shaitana” adını verdi. Ortadoğu tarihinde uzmanlaşmış ünlü bir İngiliz arkeolog olan ikinci kocası Max Mallowan’a, Sümer kenti Ur’da yaptığı kazılarda ve sonrasında uzun yıllar asistanlık yaptı ve bu dönemde usta bir fotoğrafçı oldu. Kızı Rosalind de yetenekli bir sanatçıydı ve annesi gibi Max Mallowan’a arkeolojik kazılarda eşlik etti. 1937’de Suriye’de bulunduğu sırada Max’in bulduğu eserlerin eskizlerini çizdi.
Köpekleri çok severdi ve hayatı boyunca her zaman bir köpeği olmuştu. “Dumb Witness” (Sessiz Tanık) romanını köpeği Peter’a ithaf etmişti. Kıvırcık tüylü bir terrier olan Peter, en sevdiği köpeklerinden biriydi ve onu “Binde bir bulunan bir köpek” olarak tarif etmişti.
En sevdiği renk yeşildi. Sigara içmezdi. Birinci Dünya Savaşı sırasında revirde çalışırken birçok ilaç ve zehrin kimyasal bileşimlerini öğrenmişti. Bu bilgiler polisiye kitaplarında çok işine yaramıştı. Mükemmel bir piyanistti ama sahne korkusu yüzünden kariyer yapamadı. Çok koyu bir müzikseverdi. En sevdiği besteciler; Alman besteci Richard Wagner (1813-1883), İngiliz besteci Sir Edward Elgar (1857-1934) ve Fin besteci Julius Christian Sibelius (1865-1957) olmuştu. Ortadoğu seyahatlerinde taşınabilir Corona daktilosunu asla yanından ayırmamıştı. Önce bir ses kayıt cihazı ile hikâyeyi kaydeder, sonra daktiloyla yazardı.
İyi bir sörfçüydü. Gençlik yıllarında bu konuda mükemmelleşmek için aylarca çalışmıştı. Sörfe, “Kalasla yüzmek” derdi ve Güney Afrika, Yeni Zelanda ve Avusturalya’daki İmparatorluk keşif yolculukları süresince bol bol sörf yapmıştı.
Hayatı boyunca medyadan uzak ve göze batmadan yaşadı. En son 1974’te çok beğendiği bir uyarlama olan “Murder on the Orient Express” (Doğu Ekspresinde Cinayet) filminin galasında halkın önüne çıktı. 1958’de asla bir konuşma yapmamak konusundaki kesin bir sözleşmeden sonra, Dedektiflik Kulübü Başkanı oldu. 1928 yılında yazdığı “The Mystery of the Blue Train” (Mavi Trenin Esrarı) kitabının berbat bir kitap olduğunu düşünüyordu.
1972’de Madame Tussauds, onun balmumu heykelini yaptı. Çocukken hiç okula gitmemesine rağmen, bir okulun dersliklerinden birine “Christie” adı verildi.
Öyküleri okurda düş kırıklığı yaratmaz. Süslü ifadeler ve betimlemelerden uzak durur. Sade bir dil kullanır ve her an bir şey olacakmış duygusunu yaratır. Gelişmeyi ve çözümü merakla bekletir. Ama sonunda her şeyi tam bir açıklama ile sonlandırır.
Romanlarını birkaç haftada, bazen birkaç ayda yazıp bitirebiliyordu. Bu sebeple 80 yaşına kadar 80 roman yazmayı başardı. 1954 yılında Amerika Polisiye Yazarları Birliği’nin ilk defa verdiği Büyük Üstat Ödülü’ne layık görüldü. 1965 yılında ve 75 yaşındayken kendi otobiyografisini yazdı. 1971 yılında, İngiltere'nin en yüksek onur unvanı olan “Britanya İmparatorluğu Kadın Komutanı” unvanını aldı. ve 12 Ocak 1976 günü, 86 yaşında yaşama veda etti. Öldüğü gün, Londra’nın Batı Yakası’ndaki bütün tiyatrolar bir saat süreyle ışıklarını kapattılar.
Romanlarının Baş Kahramanı Dedektif Hercule Poirot
Hercule Poirot, tam 33 roman ve 54 öyküde suçluların yakasına yapışır. Tatile çıktığında, seyahat ederken veya rahatsız edilmek istemediğinde cinayet gelip onu bulur ve cinayeti çözümlemeye sürükler. Emekli bir dedektiftir ve genellikle görevlendirilmez, kendisini olayların ortasında bulur. Zekası, espri yeteneği, keskin gözlemciliği ve Avrupalı nezaketi ile dikkat çeken Belçikalı bir dedektiftir. Yaşadığı şehre gelen Belçikalı mültecilerden esinlenerek bu tipi yaratmıştı. Cinayetleri “küçük gri hücreler” dediği beynini kullanarak çözmesi ve bu arada da İngiliz yüksek sınıfının özel yaşamının saklı yönlerini ortaya dökmesi ile tanınır. Poirot adını mitolojin en güçlü kahramanlarından Herkül’den almasına rağmen, ufak tefek ve çelimsiz biridir. Her zaman cilalı olan küçük bağcıksız rugan pabuçları, yeleği, geriye taranmış siyaha boyanmış saçları, bakımlı, gür ve uçları sivriltilmiş bıyığı, bastonu, fötr şapkası ve özenli giyimiyle dikkat çeker. Düzenli bir hayat tarzı vardır. İşinde asla alçak gönüllü değildir. En karmaşık cinayetleri gözleme dayanan mantıksal analiz yoluyla çözer. Okuyucuya sanki; “Bu kişilerin arasından kötü olanı bakalım siz fark edebilecek misiniz?” der. Herkesi dinler ve sonuca varmaya çalışır. Amacı, bulmacanın tüm parçalarının yerine oturması ve çözümün, olayla ilgili bütün soruları cevaplandırmasıdır. Bütün sorulara, doğru cevaplar verildiği an, olay çözülecek ve katil yakalanacaktır. Bu s