top of page

Cumhuriyet Öncesi Türk Resmi, Gelişmesi Ve İlk Türk Ressamları

Güncelleme tarihi: 1 Tem 2020

Yazan: EROL KUNTSAL

Bu yazımda, resim ve tuval resminin Osmanlı İmparatorluğundaki gelişimini iki dönem olarak özetlemeye çalışacağım: 1700 öncesi ve 1700 sonrası.

1700 ÖNCESİ

Bu dönemde Osmanlı’da minyatür sanatı öndedir.

İnsan resmi geleneği ilk defa Fatih Sultan Mehmet döneminde başlamış ancak devam edememiştir.

İtalyan ressam Bellini (1429-1507), Fatih Sultan Mehmet tarafından sarayın özel dünyasını resimlemek için İstanbul’a davet edildiğinden, kente ve yaşantısına ilişkin resim yapmamıştır.

Halbuki o yıllarda Batı, başyapıtlarını bitirmiş, resim sanatının hızla geliştiği dönemleri yaşıyordu.

15. ve 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa için büyük bir tehdit oluşturduğundan, ilişkiler son derece gergin ve sınırlıydı.

Tabiatıyla kültürel ilişkiler de hemen hemen hiç yoktu.

Batılılar bizi çok merak ediyor, tanımak ve anlamak istiyorlardı.

İstanbul’a gelen elçilerin yazdığı kitaplar ve anılar, yaptıkları çizimler, kendi ülkelerinde büyük ilgi görüyor ve okunuyordu.

Osmanlı, yabancı ülkelere elçi göndermek konusunda da katı olduğu için, oralardaki gelişmeleri takip edemiyordu.

Osmanlı dünyasını anlatan ilk resimler için 16. hatta 17. yüzyılı beklemek gerekmiştir.

1700 SONRASI

1699 Karlofça Antlaşması sonrasında Batı’nın teknik açıdan üstünlüğünü kabul eden Osmanlı Devleti, Batı ile ilişki kurmaya başladı.

Avrupa ile siyasal ve ekonomik ilişkilerin artması, kültürel ilişkileri de arttırdı.

Tam bu döneme denk gelen diğer bir gelişme de, orduyu modernleştirme çalışmalarıdır.

Bu amaçla; 1773’de Mühendishane-i Bahri-i Hümayun (Osmanlı Ordusu için gemi inşa ve deniz subayı yetiştiren okul) Kasımpaşa’da, 1795’de Mühendishane-i Berri-i Hümayun (Osmanlı Ordusu için topçu ve istihkam subayı yetiştiren okul) Hasköy’de, 1831’de Harp Okulu kuruldu ve bu okullarda resim dersleri başlatıldı.

Askeri okullardaki önemli derslerden biri topçuluktur ve bunun için de perspektif bilgisi gerekmektedir.

Özetle, Osmanlı’ya resim bir sanat olarak değil, teknik bir ihtiyaçtan dolayı da gelmiştir.

Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Fransa’ya elçi olarak gönderilmesi ile sanata olan ilgi daha da arttı.

Lale Devrinde; Fransa’nın saray, köşk ve bahçeleri örnek alınıp Sadabat’da benzerleri yapılmaya başlandı.

İstanbul’a gelen yabancı ressamlar ve Oryantalistler ile Pera ve çevresinde yaşayan önemli bir kısmı azınlıklara mensup ressam ve sanatçılar, tuval üzerine yağlıboya resimler yapmaya başladılar.

Bu sebeple, Osmanlı’da sanat ortamının doğması 18. yüzyıldır diyebiliriz.

Bu dönemde Pera’da açılan elçiliklerde; desinatörler, dekoratörler, ressamlar ve teknik elemanlar bulunmaktaydı.

19. yüzyılda fotoğrafın da bulunması ve yaygınlaşması sebebiyle, bu kadrolara fotoğrafçılar da eklendi.

II. Mahmut döneminde (1807-1839) resim sanatı iyice yaygınlaştı.

Bu dönemde sultanların, paşaların ve devlet adamlarının portreleri yapıldı.

1869’da kurulan Galatasaray Mektebi Sultanisinde ve 1873’de kurulan Darüşşafaka Lisesinde resim dersleri verilmeye başlandı.

Oryantalistlerin öne çıktığı 19. yüzyılda, İngiliz ve Fransızlar başta olmak üzere; Avusturyalı, Alman, İtalyan, Macar, Rus ve İspanyol Oryantalistler İstanbul’a ve Doğu ülkelerine gelmekte, Sultan’ı ve İstanbul’u resmetmeye çalışmaktaydılar.

Bu dönemde İstanbul’da açık havada resim yapmak yasaktı.

Bu sebeple ressamlar önce mekanların fotoğraflarını çekmeye veya çekilmiş fotoğraflara bakarak resim yapmaya başlamışlardı.

Bazı yabancı ressamlar bu fotoğraflara hayali Doğu simgeleri de eklemişlerdi.

Aşağıda; Jean-Lon Gerome’un (1824-1904) örnek aldığı fotoğrafı ve yaptığı harem resmini görüyorsunuz.

Fotoğraf, Türk resim sanatının doğuşundaki en önemli etkenlerden biri oldu.

1845’de İvan Ayvazovski (1817-1900) ilk defa İstanbul’a geldi, unutulmaz Deniz Savaşları tabloları ve İstanbul resimleri yaptı.

Sonraki yıllarda başka ziyaretleri de oldu.

İstanbul’a gelen diğer önemli ressamlar; Saray Ressamı olarak anılan Fausto Zonaro (1854-1929), Amedeo Preziosi ve Leonardo de Mango’dur.