Beşiktaş Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi ve Anıtı
- Erol Kuntsal
- 8 dakika önce
- 10 dakikada okunur
Erol Kuntsal
Hepimizin içinde birer çocuk olduğu söylenir. Gittiğimiz her yerde ve gördüğümüz her şeyde bu çocuk hep sorular sorar: “Bu ne?”. Benim içimdeki çocuk da hâlâ bu soruları sormaya devam ediyor. Geçenlerde Beşiktaş iskelesine giderken, ilk Osmanlı Kaptan-ı Deryası Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi’ni, hemen arkasındaki Barbaros Anıtı’nı gördüm. Bu yazımda, önünden geçerken bazen göz ucuyla baktığımız veya hiç bakmadığımız bu türbeyi, Paşa’nın hayat hikayesini ve anıtı yazacağım.

(1) 1959 yılında Barbaros Meydanı’nın uçaktan çekilmiş fotoğrafı. Anıt ve türbe tam ortada. Onların soldaki bina, 1947-1950 arasında Beşiktaş Vergi Dairesi olarak inşa edildi. Mülkiyeti 1960’da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na devredilerek 1961’de Deniz Müzesi olarak düzenlendi. İskeleye yakın depo biçimli yapılar, Nuri Demirağ’ın Cumhuriyet sonrası 1936’da kurduğu ilk uçak fabrikası. Şimdi yerinde Deniz Müzesi’nin ek binaları var. Sol alttaki büyük bina, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yapılarından olan Beşiktaş Tütün Deposu. Arsadaki tarihi ahşap konak yanınca, mimar Victor Adaman tarafından 1929’da inşa edildi. Depo 2008-2013 yılları arasında restore edildi ve Çinli 7 yıldızlı Shangri-La Bosphorus Oteli adı ile, otel ve tatil köyleri zincirinin Türkiye’deki ilk oteli olarak açıldı.

Beşiktaş, tarihteki en önemli konuma Osmanlı zamanında ulaştı. Daha önce, Kune Petro (taş beşik), İasonion, Dafne ve Sergion gibi isimlerle anılıyordu. Yunan mitolojisine göre yaklaşık 3300 yıl kadar önce Altın Post'u aramaya çıkan Argonotlar'ın efsanevi gemisi Argos'un ve kaptan İason’un demirlediği yer olduğu söylenir. Buradaki Ayios Mihael Kilisesi, Bizans Dönemi’nde Hristiyanların ziyaret ettiği bir merkezdi. Evliya Çelebi, burada büyük bir kilise kuran Yaşkı adlı bir papazın, İsa Peygamber’in çocukluğunda yıkandığı söylenen taş tekneyi Kudüs ́ten getirttiğini ve kiliseye koyduğunu yazar. Beşiğin, Bizans’ın son yıllarında Ayasofya kilisesine gönderildiği söylenir. Ancak hiçbir kanıt yoktur. Diğer bir anlatım da Barbaros’un sahile beş adet taş diktirdiği ve bazı gemileri buraya bağlattığı şeklindedir. Bu daha akla yakın.
Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi: Barbaros Hayrettin Paşa (yaklaşık 1478-1546), Beşiktaş’ta deve kervanlarının toplanma yeri olduğu için eski adıyla Deve Meydanı’nda; yalı, konak, medrese ve imaret gibi yapılar ile vefatından yıllar önce Mimar Sinan'a yalısının yanına türbesini ve haziresini yaptırdı. Türbe, Mimar Sinan’ın yaptığı ilk mezar yapısıydı. Vakfiyesine, türbedar giderini ve ölümünden sonra türbede sürekli yakılmasını vasiyet ettiği kandil masrafını ekledi. Deniz savaşlarının zirvesindeyken mezarını yaptırmış ve İstanbul’da gömüleceğini düşünmüştü. 1910 yılında Donanma mecmuasında Emekli Deniz Subayı Ali Şükrü Bey’in (1884-1923) yazdığına göre, Paşa’nın “Yattığım yerden vatan-ı hususiyemin (denizin) şıyırdısını (sesini) işitmek isterim” sözünden, ölümünden sonraki bir arzusunun denize yakın yerde defnedilmek olduğu anlaşılıyor.
Türbenin Yapım Hikayesi: Paşa, türbesinde yapılacakları ayrıntısıyla planlamıştı: “... Kasaba-i Beşiktaş’ta Deve Meydanı tabir olunan meydana kendü cesedim defnolunması içün müceddeden (ilk defa) bina eylediğim türbe-i şerifime bu dâr-ı fenadan seray-ı bekaya (hiçlik dünyasından sonsuz dünyaya) rihlet eylediğimde (göç ettiğimde) cesedimi defnidüb bir salih (iyi, hayırlı) kimesne türbedar nasb ve tayin olunub kabrimin üzerinde beher leyl (gece) ikişer kandil füruzân (ışık) oluna ve türbenin cevanib-i erbaasına (dört yanına) utekalarım (azad edilmiş kölelerim ve cariyelerim) ve evlad-u evladlarım (çocuklarım ve onların çocukları) defnoluna...”
Fransız gezgin Petrus Gyllius’a (1490-1555) göre, Beşiktaş’taki Bizans kilise sütunları 1509 depreminde yıkılmış, parçaları türbenin temelinde kullanılmıştı. Sekizgen gövdeli, kubbeli ve girişi revaklı (bulunduğu binaya dayalı, önü açık, çatısı sütunlarla taşınan) bir yapıdır. Beden duvarları kesme küfeki taşından (deniz kabuklarından oluşan bir kalker) olup, giriş kapısı dışındaki yüzlerinde iki katlı pencereler vardır. Gövdeyi, üzerinde alem olan bir kubbe örtmekte. Kubbenin içinde, A'raf suresinin 89. ayeti ve süslemeler bulunmakta. A'raf suresinin 89. ayeti, Diyanet İşleri mealine göre şöyledir: “Allah bizi sizin dininizden kurtardıktan sonra tekrar eğer ona dönersek mutlaka Allah'a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah’ın dilemesi olmadıkça, sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimiz her şeyi ilmi ile kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet! Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.”

Türbedeki Sandukalar: Dört ahşap sanduka, Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa, Kaptan-ı Derya Cafer Paşa (öl. 1608), üç kez Cezayir Beylerbeyi olan oğlu Hasan Paşa (1500-1572) ve karısı Bala Hatun’u temsil etmekte.
Türbedeki Düzenlemeler: 1925’de, tekke ve türbeler kapatılınca harap halde kaldı. 1950’de bazı türbeler ile birlikte açıldı, 1975’te Deniz Müzesi’ne devredildi ve restore edildi. 2011’den önce 1 Temmuz Kabotaj Bayramı ve 27 Eylül Preveze Deniz Zaferi yıldönümlerinde açıkken, 2011’den sonra her Cuma açık tutuldu. 2019’un başından itibaren de her gün belli saatlerde ziyarete açık.
Hazire: Hazirede (mezarlık) bugün 50’ye yakın mezar taşı bulunuyor. 1944’de Barbaros Anıtı yapılırken, meydan ve hazire düzenlendi, aralarında II. Abdülhamit devrinin Beşiktaş Muhafızı Yedi Sekiz Hasan Paşa’nın mezarının da bulunduğu birçok mezar taşı taşındı.
Barbaros’un Osmanlı Tarihindeki Önemi: Barbaros’un, Osmanlı Hizmetine girmesi iki önemli gelişmeye sebep oldu: (1) Kara orduları sebebiyle karasal bir güç gibi gözüken Osmanlı Devleti, karalara hakim olmanın denizlere hakim olmakla mümkün olduğunu anladı. (2) Akdeniz, büyük oranda Osmanlı hakimiyetine girdi.
Barbaros Hayrettin Paşa’nın Hayat Hikayesi: Hayat hikayesini üç başlık altında toplamak mümkün: (1) Bağımsız dönem. (2) Yavuz Sultan Selim dönemi. (3) Kanuni Sultan Süleyman dönemi.
(1) Bağımsız dönem: Selanik'in Vardar ağalarından ve Midilli fatihlerinden, Türk veya Arnavut kökenli bir sipahi olan Yakup Ağa ile, Midilli adası halkından Katerina adlı Rum bir kadının dört oğlundan biri olarak Midilli Adası'nda doğdu. Asıl adı Hızır’dı. Batılılar kızıl sakalından dolayı ağabeyi Oruç’a verdikleri Barbaros adını daha sonra Hızır için kullandılar. Hayrettin adını ise Yavuz Sultan Selim taktı. İshak, Oruç, İlyas ve Hızır adlı dört kardeşin en küçüğü olan Hızır, gençliğinde Midilli, Selanik ve Eğriboz arasında deniz ticaretine başladı. Rodos şövalyelerine esir düşen ağabeyi Oruç’u kurtardıktan sonra iki kardeş Sultan II. Bayezid’in şehzadesi ve Yavuz Sultan Selim'in ağabeyi Şehzade Korkut’un (1467-1513) himayesine girdiler. Bu sırada, İspanya’nın Endülüs’te yaptığı zulümden kaçan Müslümanların göçleri üzerine 1504 sonrası Batı Akdeniz’e yöneldiler. Filoları için emin bir liman arayan iki kardeş, Tunus Sultanı ile anlaştılar ve La Goulette’e yerleştiler. Gemilerinin sayısı artınca, Tunus’un Cerbe adasına yerleştiler ve İtalya kıyılarına akınlara başladılar.
(2) Yavuz Sultan Selim dönemi: Bir ara Midilli’ye dönen kardeşler, 1515’de Yavuz Sultan Selim’in himayesine girmek amacıyla ona değerli hediyeler gönderdiler. Osmanlı desteği ile, Katolik Ferdinand’ın 1516’daki ölümünden faydalanarak İspanya işgalinden kurtulmak isteyen Cezayir’in yardımına koştular. Oruç, Cezayir Sultanı ilan edildi. Ancak, yerlilerle anlaşan İspanyollar ile yapılan bir savaşta Oruç şehit oldu. Yalnız kalan Hızır, Osmanlı desteği için bir adamını, Sultan’a gönderdi.

Afrika’da olanları öğrenen Yavuz Sultan Selim, “Hızır Reis nasrüddîndir (yardımcı, imdada yetişen), hayrüddîndir (hayırlı ve dinine bağlı)” diyerek onu Cezayir hakimi ilan etti. Anadolu’da gönüllü asker toplama imtiyazı vererek yeniçeri ve topçulardan oluşan 2000 kişilik bir birlik gönderildi. Sultan adına hutbe okunan Cezayir, Osmanlı topraklarına katıldı, Hızır da “Hayrettin Paşa” olarak anılmaya başlandı. Türklerin Kuzey Afrika’da yerleşmeleri İspanyolları tekrar harekete geçirdi. Hızır, 80 gemilik bir filonun 1519’da yaptığı çıkartmayı püskürttü. Bu savaşta İspanyollar ona ağabeyi gibi Barbaros lakabını taktılar. 1520-1529 yılları arasında tüm yörenin hakimi oldu. Saldırılar ve isyanlar üzerine 1524’te Cezayir’i terk etse de üç yıl sonra geri döndü. Akdeniz’deki Türk denizciler ve bir kısım halk onun hizmetine girdi. Otuz beş gemiye ulaşan filosu ile, İtalya ve İspanya sahillerini tehdide başladı. Baskı ve zulme uğrayan Gırnata ve Endülüs Müslümanlarına büyük destek verdi. Yurtlarından ayrılmak zorunda kalan 70.000 Müslüman, Türk gemileriyle Cezayir’e taşındılar. Cezayir zenginleşti ve “Türklerin Hindistan’ı” veya “Meksika’sı” diye şöhret kazandı.
(3) Kanuni Sultan Süleyman dönemi: Osmanlı’nın Akdeniz’deki denetimi artınca; Papalık, Venedik, Ceneviz, Malta, İspanya ve Portekiz gemilerinden oluşan ve başında Andrea Doria’nın (1466-1560) bulunduğu Haçlı Donanması kuruldu. 1531’de saldıran Doria bir sonuç alamadı, fakat ertesi yıl bazı yerleri ele geçirdi. Bunun üzerine 1533’de Kanuni Sultan Süleyman, donanma komutanlığı için Barbaros’u İstanbul’a çağırdı. Yirmi tekne ile Cezayir’den yola çıktı ve sultan tarafından kabul edildi. Sultan’ın isteği ile, Irakeyn Seferi’ndeki Veziriazam Pargalı İbrahim Paşa’nın (1493-1536) yanına Halep’e gitti. 1533-1535 Irakeyn Seferi, Osmanlı Ordusu'nun doğudaki en büyük ve en uzun süren harekatlarından biri oldu. Hristiyan denizcilerin Mora kıyılarına saldırması üzerine Kanuni Sultan Süleyman, Paşa’yı 1534’de Kaptan-ı Derya ilan etti. Amiralliğe yükseldi ve divanda vezir oldu. Gemi inşasında önemli rol oynadı. Avrupa ittifakını yenip Türk üstünlüğü kurmak için güçlü bir donanma kurulmasına çalıştı. V. Karl’a (Şarlken) karşı Fransa ile işbirliği yapılmasına önem verdi.
1534’de 80 gemi ile İstanbul’dan ayrılıp Güney İtalya kasabalarını vurduktan sonra Tunus’u ele geçirdi. Ancak ertesi yıl Tunus seferine çıkan V. Karl şehri geri alarak La Gaulette’de bir İspanyol garnizonu kurdu. 1537’de Korfu’yu kuşattı, alamayınca Venedik’e ait adaların zaptına girişti. 1538’de Ege’de 28 ada ve iki kaleyi Osmanlı idaresine kattı. Sakız, Kıbrıs ve Girit dışında Venedik’in Doğu Akdeniz ve Ege’deki hakimiyetine son vererek deniz yollarının emniyetini sağladı.
Sonunda, yaklaşık toplam 500 gemiden oluşan Osmanlı ve Haçlı Donanmaları 25 Eylül 1538 günü Adriyatik Denizi’nin Arta Körfezi’nde karşılaştı ve Preveze’de tarihin en kalabalık deniz savaşı gerçekleşti. Barbaros komutasındaki Donanma, kendinden yaklaşık üç kat daha güçlü Haçlı Donanması ile savaştı. Barbaros, gemilerini hançer şeklinde yan yana dizerek savaş düzeni aldı. Sağ kanat kumandasını Turgut Reis’e, sol kanat kumandasını Salih Reis’e verdi, kendisi ortada yer aldı ve yarma hareketine girişti. Ancak ertesi gün harekete geçebilen Doria, 128 gemisini kaybetti, 36 teknesi ele geçirildi, 2175 denizcisi esir alındı. Osmanlı donanması bir gemi bile kaybetmedi ama yaklaşık 400 levent şehit oldu. Venedik 1540’da Osmanlılar ile barış yaparak ittifaktan ayrıldı. V. Karl, Preveze’nin intikamını almak için 1541’de Cezayir’e saldırdı ama başarılı olamadı. Fransa ile iş birliğinden yana olan ve 1532’de Kral I. François ile ilişki kuran Barbaros’un da uygun görmesiyle, Akdeniz’de V. Karl’a bağlı yerlere ortak bir harekete karar verildi. Fransa elçisi ile birlikte 1543’te İstanbul’dan hareket eden Barbaros, 110 gemilik filosuyla İtalyan sahillerini vurduktan sonra Marsilya’da törenle karşılandı. Fransız donanması ile birlikte Nice’in alınmasına karar verildi. Şehir alındı ama kalenin zaptı uzayınca altı ay kadar Güney Fransa’da kalan Barbaros İstanbul’a döndü. Dönerken Cenova’da esir tutulan Turgut Reis’i kurtardı. Nice şehrine yaptığı sefer, Barbaros’un son büyük seferi oldu ve daha çok gemi yapımı ile ilgilendi. 5 Temmuz 1546 günü vefat etti ve türbesine defnedildi. Ölümü tarihe “Denizin reisi öldü” şeklinde geçti. Onun zamanında Osmanlı denizciliği gücünün zirvesine ulaştı. Kaynaklara göre iri yapılı, kumral tenli idi. Saçı, sakalı, kaşları ve kirpikleri çok gürdü. Ömrü Akdeniz’de geçtiğinden Rumca, Arapça, İspanyolca, İtalyanca ve Fransızca dillerini iyi bilirdi. Ölümünden sonra, sefere çıkacak donanmanın Beşiktaş’ta demirlemesi, onu ziyaret etmesi gelenek oldu. Devletin deniz politikasını belirledi, tersanenin dönemin en başarılı gemi üretim merkezi olmasını sağladı. Yanında yetişen Turgut Paşa, Kılıç Ali Paşa gibi değerli denizciler ve tersane sayesinde deniz gücü varlığı birkaç yüzyıl daha devam etti. Kanuni Sultan Süleyman, Barbaros’un Preveze zaferinden sonra Venedik Doçu Pietro Lando’ya (1462-1545) gönderdiği 1539 tarihli mektupta, “Bundan böyle kimsenin düşmanlığından ihtiyatım olmayıp, kimsenin dostluğuna da ihtiyacım yoktur” dedi. Bu gücü ona Barbaros vermişti. Paşa’nın, tarihî eser bilinci yüksekti. Yalısının bahçesindeki Bizans kuyusuna dokunulmamasını istedi. Bu kuyu ve bileziği, yalının bir kısmı üzerinde yer alan Deniz Müzesi bahçesindedir.
Sonrası: 1850’den sonra Çeşme’de, Navarin’de, Sinop’ta yakılan Osmanlı Donanması güçten düşünce Beşiktaş önemini kaybetti. Türbe çevresi odun depoları, kayık imalathaneleri, tuğla sergileri, dükkanlar, evler, kahvehane, meyhane ve gazinolarla kuşatıldı. Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında Osmanlı Donanması’nda görev yapan, “Müşavir Paşa” lakaplı Adolphus Slade’in (1804-1877) anıları bu konuda önemli ipuçları veriyor. “Türklerin Nelson’u” olarak nitelendirdiği Barbaros’un türbesini ziyaret için Beşiktaş’a geldiğini, Barbaros adını duymamış köy sakinleriyle karşılaştığını, zorlukla türbeyi bulduğunu, kapıyı açtırdığı adamın ısrarla buraya niye geldiğini sorduğunu, sadece merak ettiğini söylese de inandıramadığını, daha sonra Beşiktaş’ın Rum sakinlerinden birinin uydurduğu hikayeyi yazar. Güya Slade, Barbaros’un Frengistan’daki bir sevgilisinden olma çocuğun neslindenmiş ve büyük atasını ziyaret etmiş!
Alman Mareşal Moltke’nin (1800-1891) 1839 tarihli haritasında, türbe, medrese ve imaret yapıları ayaktadır. İskeleye kadar boş alan ve o tarihte inşaatı süren Dolmabahçe Sarayı’nın planı da gösterilmiştir. Saray ile türbe arasındaki geniş avlulu yapılar, Barbaros’un yalı ve konağıdır. Demek ki, bu tarihten sonra medrese ve imaret yıkılıp işgal edilmiştir. Barbaros Vakfı arazisi, Dolmabahçe Sarayı’nın bulunduğu alana kadar uzanıyordu. Saray için çok sayıda özel mülk, Barbaros Vakfı’na ait bostan ve ev istimlak edilmişti. 1905’de, V. Murat’ı yeniden tahta çıkarma girişimi sırasında ihtilalci Ali Suavi’yi başına vurduğu odunla katlettiği için II. Abdülhamit’in en güvendiği adamlarından Beşiktaş Muhafızı Yedi Sekiz Hasan Paşa ölünce, Barbaros’un vakfiyesine en büyük tecavüz yapıldı. Hazireden Paşa’ya bir türbe yeri ayrıldı ve Mimar Kemalettin’e türbe inşa ettirildi. Görev yaptığı Beşiktaş Karakolu da Hayrettin Paşa Vakfı arsasında inşa edilmişti. II. Abdülhamit tahttan indirilince Hasan Paşa türbesinin dokunulmazlığı ortadan kalktı. İttihat ve Terakki döneminde donanmanın yeniden güçlendirilmesi için halk desteğini hedefleyen sivil bir örgütlenmeyle 1909’da Donanma Cemiyeti kuruldu ve Cemiyet Dergisi yoğun bir ilgi gördü. İlk sayıdan itibaren Barbaros türbesinin perişan hali konu edildi. Ali Şükrü Bey, dergide ve Tanin gazetesinde, Yedi Sekiz Hasan Paşa Türbesi aleyhine yazılar yazdı ve çevrenin düzenlenmesi için girişimler başladı. Türbenin Barbaros Türbesi haziresinden çıkarılması, Balkan, I. Dünya ve Kurtuluş Savaşları sırasında yerine getirilemese de unutulmadı, 1935 sonrası cenazesi buradan kaldırılarak Yahya Efendi Mezarlığı’na defnedildi, türbesi yıkıldı.
Ardından, Barbaros türbesinin etrafı yeniden düzenlendi, Preveze zaferinin 402. yıldönümü olan 27 Eylül 1940 günü törenle açıldı ve anma törenleri burada yapılmaya başlandı. Türbeye ilgi giderek arttı. Atatürk'ün davetiyle Türkiye'ye gelen, 1935-1951 yılları arasında İstanbul'un modern bir şehir planına kavuşmasını sağlayan Fransız mimar Henry Prost (1874-1959), Dolmabahçe-Beşiktaş aksına özel önem verdi. Türbe’nin etrafının düzenlenmesi, yanına deniz müzesi kurulması, Sinan Paşa Camii çevresinin açılması, Dolmabahçe’den Ortaköy’e kadar yolun düzenlemesi Prost’un projeleriydi.

Gazavatname-i Hayrettin Paşa: Sultanlar ve savaş kahramanları adına yazılan, fetihleri ve kazanılan zaferleri anlatan gazavatnameler, halkın topluca bulunduğu yerlerde okunup ilgiyle dinlenirdi. Bu türün önemli örneklerinden biri Gazavât-ı Hayrettin Paşa adlı eserdir. Yazar, Barbaros’tan dinlediklerini ilgi çekici bir üslupla 1538-1546 arasında kaleme aldı, olağanüstü ilgi gördü, 1578’den sonra Batı dillerine ve Arapçaya çevrildi.
Donanmanın Sefere Çıkma Töreni: Donanma sefere çıkmadan önce Beşiktaş ile Üsküdar arasında toplanır, donanma mensupları Barbaros’un türbesi önünden karaya çıkar, Sinan Paşa Camii’ndeki toplu namazdan sonra türbe ziyaret edilirdi. Donanma, Beşiktaş önünde en fazla üç gün kalır, sefer için ayrılırken top ateşi ile Barbaros’u selamlardı. Ardından Sadrazam ve Kaptan-ı Derya, baştardaya (en büyük harp gemisi, İtalyanca “bastarda” kelimesinden gelir) biner, donanma eşliğinde Sarayburnu’ndaki Yalıköşkü’ne gider, köşkün balkonunda sultan her ikisine hilat (sultanların, ödüllendirmek için herkesin göreceği şekilde giydirdikleri, çok değerli bir kumaş veya kürkten yapılan kaftan) giydirir ve donanma sultanı selamlayarak sefere çıkardı.
Barbaros Anıtı
Türkiye’nin en güzel on anıtı arasına giren, Barbaros Hayrettin Paşa anısına 1944 yılında dikilen anıt, Cumhuriyet dönemi anıtlarının en büyüklerindendir. Anıtın önünde her yıl Denizcilik Bayramı ve Deniz Kuvvetleri Günü kutlamaları yapılır. Meydanın düzenlemesini ve heykelin yerinin saptanmasını, şehircilik uzmanı Henri Prost yaptı. Heykeli Zühtü Müridoğlu (1906-1992) ve Ali Hadi Bara (1906-1971) tasarladılar ve 1941-1943 arasında hazırlandı. Bronz işleri Yusuf Akpınar (1908-1958) (Beyazıt’ta İstanbul Üniversitesi bahçesindeki Atatürk heykelinin de dökümünü yaptı) ve Ali Haydar Seymen’e aittir. Anıtın tümü 11,50 metredir. Bronz kısmı 6,9 tondur. Kaide, birkaç basamaklı mermer bir platform üzerindedir. Kaidenin sol yanında Barbaros'un Kanuni Sultan Süleyman'a takdimi, sağ yanında ise Preveze Deniz Zaferi kabartma olarak işlenmiştir. Gemi pruvasını ve güvertesini simgeleyecek biçimde 2,5 metre yüksekliğinde bir platform şeklindedir. Barbaros, normal bir insan boyundan daha büyük ve iki levent önünde yer almaktadır. Hemen arkasındaki levent, o yıllarda yeni kullanılan bir tabanca ile sol elinde bir sancak tutmaktadır. Soldaki levendin elinde ise bir kılıç vardır. Figürlerin arkasında sivri bir köşe ile biten kütle bulunmaktadır. Üzerinde Yahya Kemal Beyatlı'nın şu şiiri yer alıyor:
“Deniz ufkunda bu top sesleri nereden geliyor,
Barbaros belki donanmayla seferden geliyor,
Adalardan mı? Tunus’tan mı? Cezayir’den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi,
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor,
Ol mübarek gemiler hangi seherden geliyor.”

Kaynakça
Barbaros Hayrettin Paşa, Gazavat-ı Hayrettin Paşa, Tercüman 1001 Temel Eser, Yayın No: 14-15, Cilt 1, 2.
Bilgin, Feridun, Gelibolu ve Barbaros Hayrettin Paşa, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Yıl: 11, Bahar 2013, Sayı: 14, s. 17-31.
Bucak, Baran, Antik Dönemde Dolmabahçe Yöresi: Iasonion ve Argonotlar Seferi, TBMM Milli Saraylar Kültür-Sanat-Tarih Dergisi, 2010, Sayı: 5.
Çuluk, Sinan, Osmanlıların Unuttuğu Büyük Türk Denizcisi Barbaros Hayrettin, #Tarih Dergisi, Aralık 2018, Sayı: 55, s. 30-41.
Kuşlar, Oğulcan, Kanuni Dönemi Akdeniz Seferleri (1522-1565), Beykent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Lisans Bitirme Projesi, 2014.
Usta, Veysel, Ali Şükrü Bey, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi.
Yakarçelik, Nalan Dönmez, Barbaros Hayrettin Paşa Türbesini Ölümünden Önce Yaptırdı, Atlas Tarih Dergisi, Sayı: 48, s. 70-77.
Yakarçelik, Nalan Dönmez, Değerli Bir Miras: Barbaros Hayrettin Paşa Türbesi ve Haziresi, Milli Saraylar: Sanat, Tarih, Mimarlık Dergisi, 2020, Sayı: 19, s. 149-165.




