top of page

İstiklal Caddesi'nde Kısa Bir Gezi (1)

Güncelleme tarihi: 1 Mar 2021

İstiklal Caddesinde Kısa Bir Gezi (1)

(Cercle d’Orient’ten Grand Pera’ya)


Yazan: Erol Kuntsal


İstiklal Caddesi üzerindeki değerli binalardan “Cercle d’Orient” binası, aslında bir kompleks (diğer bir ifade ile külliye) binadır. Son yıllarda yapılan büyük restorasyondan sonra adı “Grand Pera” olarak değiştirildi.

Bu yazımda, çok da bilinmeyen yönleriyle; önce binayı, sonra orada faaliyet gösteren ve binaya adını veren Cercle d’Orient Kulübü’nü, daha sonra hemen arkasındaki Emek Sineması’nı, en sonunda bu binada uzun yıllar hizmet veren İnci Pastanesi’ni anlatacağım.


Cercle d’Orient Binası


Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi’ndeki bina deyince hemen hatırlayamasanız bile, profiterolü ile ünlü İnci Pastanesi’nin bulunduğu bina deyince her halde hemen hatırlarsınız.


“Cercle d’Orient” sözünün tam çevirisi “Oryantal Şark Dairesi” olarak yapılabilir. Çeşitli kaynaklarda “Serkldoryan” olarak da yazılıyor.

Bina, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı ile ilişkilerinde rol oynamış devlet adamı Abraham Paşa (1833-1918) tarafından konut olarak yaptırıldı. Ermeni bir sarraf ailesinin oğlu olan Abraham Eramyan, Abdülaziz ve II. Abdülhamit dönemlerinde devlet adamlığından çok, serveti ve lüks düşkünlüğüyle tanınıyordu. Atları ve av merakı nedeniyle Beykoz ve Büyükdere’deki koruları dışında, sosyetenin gözdesi olarak harcadığı para ile dikkat çekiyordu. 1875’de Beyoğlu’nda bir mülk edinmek isteyince ihtişamdan kaçınmadı. 1883’te törenle açılan İstiklal Caddesi’nin en geniş cepheli binası, Osmanlı’nın ilk sosyal kulüplerinden olan Cercle d’Orient’a ev sahipliği yaptı ve ismini oradan aldı.

Binanın mimarı, İstanbul’a önemli eserler kazandıran, yapıtlarında Osmanlı ve Batı değerlerini birleştiren, Osmanlı vatandaşı Alexandre Vallaury’dir.

45 metrelik anıtsal cephesi ile dikkat çeken bir yapıdır. Çatı katı ile birlikte beş katlıdır. Eş planlı ikinci ve üçüncü katlar, İstiklal Caddesi cephesine paralel bir koridorun iki yanına sıralanmış ve birinden diğerine geçilebilen salonlardan oluşmuştu. Arka cephede servis mekanları vardı. Çatı katı, kulüp üyelerine ait otel odaları olarak düzenlenmişti.

Yığma tuğla ile inşa edilen yapının cephesi taş kaplamadır. Cephenin karakteristik unsurları sütunlar ve iki melek arasından sırıtan şeytan figürüdür. Vallauri diğer binalarının cephelerinde de kabartma tekniğiyle yapılmış insan ve hayvan figürleri kullanmıştı. Önemli eserleri arasında, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane, Arkeoloji Müzesi, Osmanlı Bankası binaları ve Büyükada Yetimhanesi var.

Vallaury, Abraham Paşa’ya yakışır bir ihtişamı yakalamak için, neoklasik üslupta ve barok unsurların olduğu beş katlı, yatay bir yapı kurgulamıştı.



Abraham Paşa, binanın iki katını Cercle d’Orient’a kiralamıştı. Kendi de asma kattaki özel dairesini kullanıyordu. Bina, Beyoğlu’nun en hareketli yerlerinden biri haline gelmişti. Zemin kattaki lüks ve geniş dükkanlar arasında; Paris’ten son modayı İstanbul’a getiren Chavin’in mağazası, ünlü terzilerin dükkanları, vezirlerin bile başlarını emanet ettiği Stavraki’nin berber dükkânı vardı.

Cercle d’Orient ise Osmanlı’nın ilk ve en prestijli sosyal kulübü olarak anılıyordu. Kulüpte servis edilen yemek efsaneviydi. Lüks bir mekân olmanın ötesinde, her türlü tartışmanın yaşandığı bir merkez olmuştu. Üyeleri arasında iş adamları, bankacılar, sefirler, diplomatlar ve dönemin zenginleri bulunuyordu. Yerli üyelerin sayısı, II. Abdülhamit tahttan indirildikten sonra arttı. Talat Paşa, Enver Paşa ve İttihat ve Terakki üyeleri de kulübe katıldı.

I. Dünya Savaşı öncesi Batılı diplomatlar arasındaki tartışmalara ev sahipliği yaptı. Amerikan Elçisi Henry Morgenthau buradaki komploları günlüklerinde anlatır. Alman üyelere yakın olan Talat Paşa’nın bazı kararları burada aldığı rivayet edilir. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkmadan önce Cercle d’Orient’ı ziyaret ettiği söylenir.

Bu süreçte bina ilk kez el değiştirdi. Zira Abraham Paşa’nın serveti aşırı harcamaları kaldıramadı. Av, borsa ve kumar derken para sıkıntısı çeken Paşa, önce Osmanlı Bankası’ndan 1891’de yüzde 8 faizle 58 bin lira borç aldı; karşılığında Beyoğlu’ndaki konağı ve arsasını ipotek etti. İki yıl sonra 30 bin lira daha avans aldı; 1896’da borcunun bir kısmı karşılığı tüm hisse ve tahvil portföyünü Banka’ya devretti. 1898’de, borcunu ancak konağını devrederek kapattı. Bina bu şekilde Osmanlı Bankası’na geçti. Zamanla tüm malvarlığını kaybeden Abraham Paşa 1918’de 81 yaşındayken attan düşerek öldü.

Borsa simsarı Manuk Manukyan binayı 1919’da, Osmanlı Bankası’ndan satın aldı. Sonra da Arditi ve Saltiel adlı organizatörlere sattı. Abraham Paşa’nın özel daireleri, Rose-Noir ve Almara isimli gece kulüplerine dönüştü. Bu iki kulübü Bolşevik Devrimi sonrası İstanbul’a gelen Ruslar işletti. Kulüplere her milletten müşteri geliyordu ve İstanbul gece hayatının önemli bir yeri olmuştu. Bu mekanlar, o yıllarda her türlü casusun bulunduğu yerlerdi.

1970’li yılların sonlarına doğru 1. Derece Tarihi Eser olarak tescil edilmesine rağmen, arkadaki yapı adasının ve ana binanın bazı bölümleri, tekstil atölyesi ve depo olarak kullanıldı. Tekstil deposunda 1983’te çıkan yangından büyük zarar gören bina terk edilmeye başlandı, çatısı çöktü ve kaderine terk edildi.

İstanbul Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, 1991’de Cercle d’Orient binasının içinde ve dışında değişiklik yapılamayacağına karar verdi. 1993’te binayı Kentsel SİT Alanı ilan etti. Yine 1993’te, binanın sahibi SGK, restorasyon için bir inşaat şirketiyle görüştüğünü duyurdu. Bina yap-işlet-devret modeliyle 25 yıllığına kiralanacaktı.



Grand Pera adlı projede, binanın arka cephesinin ve Emek Sineması dahil bir dizi binanın yıkılması, açılan alana AVM inşa edilmesi planlandı. Asıl binada restorasyon başladı. Emek Sineması’nın bulunduğu bölümler yıkıldı ve bu alana AVM inşa edildi. Grand Pera adı verilen kompleks Kasım 2016’da açıldı. Abraham Paşa’nın özel odaları ve Cercle d’Orient’ın salonları orijinaline uygun olarak restore edildi.

Bugün, eski binalardan sadece Cercle d’Orient binası ve Yeşilçam sokakta adını tekerlekli paten’den (skating) alan İsketinj Apartmanı var.


Cercle d’Orient Kulübü


1882 yılında, Birleşik Krallığın İstanbul'daki büyükelçiliğinde görevli Alfred Sandison'ın girişimleriyle; yönetici, diplomat ve iş insanlarından oluşan 30 kurucu üye tarafından Cercle a'Pera adıyla Beyoğlu'nda kuruldu ve aynı yıl Cercle d'Orient adı benimsendi. Önce Hotel d'Angleterre'nin tahsis ettiği salonda faaliyet gösteren kulüp, 1883’de İstiklal Caddesi'ndeki binaya taşındı. Bina, 5 Aralık 1883'teki törenle hizmete girdi ve iki katı kulüp tarafından kiralandı. Resmî dili Fransızca olan kulübün siyasi faaliyette bulunmaması kararlaştırılmıştı.

21 Temmuz 1905 Cuma günü Beşiktaş’taki Hamidiye camiinde II. Abdülhamid’e yapılan bombalı suikasta, bu kulüpte hademe olarak çalışan Bitlisli Manok da katılmıştı. Kullanılan patlayıcılar kulübün bodrum katında saklanmıştı. (Alpay Kabacalı, Padişaha Suikast, Popüler Tarih Dergisi, Temmuz 2002, s. 34-39.)

1907’de üye sayısı 625 oldu. Üyelerin %11'i Osmanlı tebaasındaki kişiler, kalanı çeşitli ülkelerin vatandaşlarıydı.

Kuruluşundan itibaren hep yabancı uyruklular başkanlık yaptı. 1914'te Türkçülük akımı yaygınlaşınca, kulübü Türkleştirme çabası başladı ve devletin üst düzey makamlarında görev yapanlar kulübe katıldı.

I. Dünya Savaşı sonrasında, derneklerin devlet kontrolü altına alınmasına yönelik kanun çıkartıldı ve kulüp tüzüğü ilk defa Türkçeye çevrildi. 1915'te başkanlığa ilk kez Osmanlı tebaasından Said Halim Paşa seçildi. Görev süresi dolan Said Halim Paşa'nın yerine başkanlığa Mustafa Reşit Paşa geldi. 1920'de, ülkedeki yabancı subayların tamamının üyelikten yararlanmalarını sağlayan bir madde tüzüğe eklendi.

1924'teki genel kurulda, derneğin amacı daha ayrıntılı açıklandı ve üye olabilecek makam sahibi Türklerin kapsamı genişletildi. Ankara başkent olunca yabancı üye sayısı azaldı, Türk üye sayısı arttı.

1930'da derneğin resmî dili Türkçe oldu. Başkanlığa aktif veya emekli olmuş Türk siyasetçileri ve bürokratları seçilmeye başlandı. Cumhuriyetin ilanından sonra cemiyet Fransızca olan adını “Büyük Kulüp” olarak değiştirdi. Toplantı tutanaklarının Fransızca ve Türkçe yazılmasına başlandı. Sonraki yıllarda Cemil Topuzlu, Numan Menemencioğlu, Necmettin Sadak, Tevfik Rüştü Aras ve Mükerrem Sarol gibi tanınmış kişiler başkanlık yaptı.

1959’da, günümüzde derneğin merkezi olan Kadıköy, Çiftehavuzlar, Cemil Topuzlu Caddesindeki arsa ve bina, yaz aylarında kullanılmak üzere kiralandı. 1976'da Beyoğlu'ndan bu binaya taşınma işi hızlandı. 1978'de, Çiftehavuzlar binasının arsası satın alındı ve kış aylarında da açık kalması kararlaştırıldı.

Beyoğlu'ndaki bina Aralık 1983’de çıkan yangında kullanılamaz hale geldi ve Nisan 1984’de tamamen boşaltıldı.


Emek Sineması (İlk adı Melek Sineması)


Emek Sineması’nın bulunduğu yer, Cercle d’Orient üyelerinin at arabalarının beklediği bir bahçeydi. Daha sonra, İstanbul’un en hareketli ve eğlenceli alanlarından birine dönüştü.

Galatasaray Lisesi mezunu, bürokrat ve gazeteci Ruşen Eşref Ünaydın, şunları yazmış: “Lisenin jimnastik hocalarından Strangali’nin açtığı Rum Atletik İdman Meydanı bu alandaydı. Arsanın sahibi Arditi 1909’da alanı, Cirque Nouveau’nun atlı akrobasi ve cambaz ağırlıklı gösterileri için kullandı. Bahçenin arka sağ köşesinde, eski Sine Pop’un karşısında Skating Palace vardı. 1909’da inşa edildiği sanılan bu yapıda, sürat pateni yarışmaları düzenlenirdi.”

Burası özellikle cumartesileri öyle popülerdi ki, gösterileri futbol maçları gibi coşkuyla izleyenler yer bulmakta zorlanırdı. Balolar da yapılan bu yerde, dans hocası Mösyö Psalty’nin düzenlediği geceler olurdu. Paten Sarayı’nın yerini, 1918’de Yeni Tiyatro aldı. Mimar Vedat Tek’e göre çoğunlukla Viyana’dan operet toplulukları geliyor, Dr. Radwan adlı bir illüzyonist gösteriler yapıyordu.

İlk adı Melek Sineması olan Emek Sineması, bu alana 1924’de eski Dışişleri Bakanlarından İsmail Cem’in babası İhsan İpekçi tarafından yaptırıldı.

Ticaret okuduğu sırada Berlin’de sinema sektörünün kârlılığını gören İpekçi, Beyoğlu’ndaki Elhamra Sineması’nın işletmeciliğini aldıktan sonra Melek Sineması’nı kurmaya karar verdi. Cercle d’Orient binasının arkasındaki sinema, barok duvar ve tavan süslemeleriyle Beyoğlu’nun en görkemli salonlarından biriydi.

Adını, perdenin iki yanındaki iki melek tablosundan ve Melek Apartmanı içinden verilen girişinden almıştı. 875 kişi kapasiteliydi ve gala günlerine bilet bulmak zordu.


Amerikan filmleri ve Broadway müzikalleri gösterilirdi. “Rüzgâr Gibi Geçti” ile tüm zamanların gişe rekoru kırıldı. Türkiye’nin ilk güzellik yarışması 1926’da İpek Film tarafından Melek Sineması’nda düzenlendi. Kazanan, sinema artisti olmak üzere Amerika’ya gönderilecekti. Sinemanın yer göstericilerinden Matmazel Araksi Çetinyan kraliçe seçildi ama yarışma iptal edildi. Ermeni kökenli Çetinyan, 1929’daki ilk resmi Türkiye güzellik yarışmasında da üçüncü oldu.

Bu yapı adasının sahipleri Arditi ve Saltiel 1945’te Varlık Vergisi nedeniyle iflas ettiler. Külliyeyi önce İstanbul Belediyesi satın aldı. 1951 ve 1957’deki ihalelerde satılamadı. 1957’de tek talip olan Emekli Sandığı’na satıldı. Salonu 1958’e kadar İpekçi Kardeşler işletti. 1958’de Emek Film kuruldu ve salonun adı da Emek olarak değiştirildi. Sinemayı 1968-69’da yönetmen Turgut Demirağ, 1975’ten sonra da kapatılana kadar Orhan-İsmet-Süheyla Kurtuluş işletti. 1993’te kapsamlı bir restorasyondan geçti.

Sinema, perdesini son kez 2009’da İstanbul Film Festivali için açtı. 20 yıl boyu İstanbul Film Festivali’nin açılış salonuydu. Kapanan Alkazar Sineması, kendisiyle birlikte yıkılan Rüya Sineması ve Atlas Sineması’yla birlikte, seyircinin en sevdiği yerlerdendi.

Ben de unutamadığım “West Side Story-Batı Yakasının Hikayesi” ve Dustin Hoffman’ın “Graduate” filmlerini orada seyretmiştim.

20 Mayıs 2013’te yıkılmasından önce gösteriler ve direnişler oldu. Meşhur tavanı ve duvar süslemeleri, yeni yapının beşinci katına taşındı ve yine Emek Sineması adı ile açıldı.


İnci Pastanesi


15 yaşında İstanbul’a göç eden Arnavut kökenli Lucas Zigoridis, çeşitli pastanelerde çalıştıktan sonra 1944 yılında Cercle d’Orient binasındaki 124 numaralı dükkânda kendi işletmesini açtı. Emekli Sandığı’ndan kiraladığı dükkânda daha önce Atatürk’ün gömlekçisi faaliyet gösteriyordu. Bu nedenle dükkâna ayrı bir özen gösterdi.

İstiklal Caddesi'nde çok sayıda pastane olduğu için yenilik yapması gerektiğini düşünerek, içi kremayla doldurulmuş hamur toplarının üzerine çikolata dökerek bir tatlı hazırladı. Profiterol adını verdiği bu leziz tatlı, kısa sürede efsane haline geldi.


Lucas Zigoridis bir röportajında; “İlk günler çok zorluk çektik. Doğru dürüst kâr yoktu. Bir şey icat edip, bir de isim uydurunca çok iyi tuttu. Anlayacağınız profiterolün kendisi de adı da uydurmadır” diyordu.


Binadaki restorasyon öncesi tahliye sırası tarihi İnci Pastanesi’ne geldi. 68 yıllık Pastane, son direnen olarak 7 Aralık 2012’de protestolara rağmen tahliye edildi. Bazı sivil toplum kuruluşları tahliyeye tepki gösterdi.


Şimdi, Beyoğlu Mis sokaktaki yeni yerinde, eski tadını ve dekorunu koruyarak hizmete devam ediyor. Müdavimlerine duyururum.





EROL KUNTSAL




577 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kurmacalar

bottom of page